BARIŞ MANÇO
NANE LİMON KABUĞU
Dinlediğimiz
şarkının ritmine kapılıp
gittiğiniz zamanlar olmuştur. Hatta belki de tekrar tekrar yüzlerce kez başa
alıp dinlediğiniz zamanlarda. Şarkı, insana sesler aracılığıyla kendini ifade
etme olanağı veren, sanat tanımıyla da insanın müzik ile arasındaki bağın
temelidir aslında. Müziğin, evrensel ve dünyadaki tek ortak dil olduğunu
düşündüğümüzde, önemini daha da iyi kavrayabiliriz. Şarkılar direk ruhumuzla
bağlantı kurduğu için insan üzerinde en etkileyici sanat dallarının başında
geliyor. Hal böyle olunca da müzikte, bu duyguların kimseye zarar vermeden
serbestçe taşabileceğini ümit ederiz. Özellikle de çocuklar için bu nokta çok
önemlidir. Bir de bunlara söz eklediğinde daha da dikkatli olmamız
gerekir. Çocuk şarkıları, çocukların öğrenme kabiliyetlerini arttırması
itibariyle son derece önemlidir. Bir
çocuk, bir çizgi film karakterinin sürekli kullandığı bir repliği ezberler ve
bunu tekrar etmeye başlar. İşte, çocuk şarkıları da bu anlamda şarkının içinde
geçen sözler itibariyle çocukların aklına kolaylıkla yerleşir. Çocuk, ilk defa dinlediği bir şarkıdan
herhangi bir anlam çıkarmasa da kolaylıkla söyleyebilir, hatta başka
arkadaşlarına dahi öğretebilir. Ancak, şarkıdan anlam çıkarmak daha karmaşık
olduğundan o noktada yardıma ihtiyacı olacaktır. İşte bu ezber konusu benim şarkı seçimimde ana noktam
oldu diyebilirim. Aslında çocuklar, şarkı dinlerken
ileride daha iyi bir okuyucu ve konuşmacı olmasına bile katkı sağlandığını
söyleyebiliriz. Ben bütün bu doğrultularda şarkımı seçmeye çalıştım. Seçtiğim
şarkı, çocuk şarkısı kategorisinde belki değil, ama ben bu şarkının birçok
çocuk şarkısından daha öğretici ve daha eğlenceli olduğunu kanıtlamaya
çalışacağım. Şarkıyı seçmemim nedeni aslında Barış Manço' dur. Her çocuk gibi
ben de Barış Manço ' nun şarkılarıyla büyüdüm. 23 nisanda gösterilerde onun
şarkıları çalardı. Annemle birlikte ezbere bildiğimiz şarkılardı bunlar. Ayı,
Arkadaşım Eşek, Hal Hal, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa gibi şarkılar benim gibi birkaç
neslin de şarkısıydı aslında. Hepimiz belki de onun şarkılarıyla büyüdü ve
hala da onun şarkılarıyla büyüyor,
hala dinleniyor. Peki neden?
Çünkü Barış Manço halkın içerisinde tecrübe ettiği,
dinlediği olayları anlatmak istediği konuyu muazzam bir hayal gücü ile
birleştiriyor. Hal böyle olunca da çocukların dünyasına girebiliyor. Hani eski bir şarkı işitirsiniz; sizi yıllar
öncesine götürür, o şarkıyı dinlediğiniz anı yeniden yaşarsınız sanki. Nane
Limon kabuğu da benim için öyle bir şarkı. Barış Manço bunu yaparken ıspanağı,
diş fırçalamayı, eşitliği paylaşmayı sevdiriyor. Nane, limon kabuğunda da ,
tarçın ve zencefilin gripten koruduğunu, ‘Çok yaşa’ ‘Sen de gör’ demenin saygı olduğunu,
eğlenerek öğretmenin tadını çıkartıyor. Barış Manço' nun mesaj kaygılı
şarkılarından sadece birisi bu şarkı. Hapşurma efektinin şarkıya girmesiyle
basit bir nane limon tarifinden bile nasıl harika bir şarkı çıkartılabileceğini
göstererek, büyük müzik dehasını bir kez daha ortaya koymuştur. Çocuklara bu
güzel şarkı ile grip ve soğuk
algınlığına doğal bir tedavinin tarifini vermiştir. Hem de bu tarifi o kadar
güzel vermiştir ki yazmanıza da gerek yok, sadece aktarda alırken ve yaparken
içinizden bu güzel şarkıyı mırıldanmak tarifi hatırlamanıza yeter. Reçete gibi
şarkı. Dinlenen bir melodinin daha sonra zihinde canlandırılabilmesi insanlara
has bir yetenek. Annelerimizin hastayken yaptığı birkaç kaç taze nane yaprağı
ve kalın kabuklusundan 1 dilim taze limon ile mucizeler yaratılabilecek olan bu
karışım bir süre sonra akıllarda yer etmeye başlıyor. Liseye ilk başladığım
dönemlerde hiçbir tarif olmadan hafızamdaki sözlerle hazırlayabilmiştim.
Müzikle hafıza arasındaki ilişki bu derece de güçlüdür işte. Müziğin anımsatıcı
etkisi bu derece de güçlüyse neden bu çocukların hayatında daha sonra da yer
edecek, bilgi niteliğinde bir şarkı olmasın. İyileşmek için bu güzel şarkısını
dinlemek belki yeterli geliyor, on
numara bir tarifle bin derde deva oluyor. Her dinlediğinde
ne zengin dilimiz varmış bizim
diyorum. Şarkı sayesinde Türkçe ’yi
de ayakta tutabiliyoruz. Anlamsız
şarkılardan sonra çölde vaha gibi bir şey oluyor. Öncelikle şarkıda kültür
değerlerimizi bize yüzyıllar önceden aksettiren, Türk dilinin anlam olarak çok
zengin bir dil olduğunu misallerle bizlere gösteren atasözlerinin yer alması,
Türk çocuklarına ayna olacak cinstendir. ‘’Bir Çiçekle Bahar Olmaz’’
atasözüyle başlayan şarkı kötü bir gidişatta olumlu, beklenmedik bir gelişme
olunca; yine de her şeyin şahane bir şekilde düzelmeyebileceğini bizlere anlatır. Güzel dilimizde, asırların süzüp getirdiği; her biri ya
bir atasözünde yalın bir ifade bulmuş ya da manilerde billurlaşmış öyle söz
kıvamları vardır ki, bunların yanında ayarı düşük bazı kabil anlatımların nasıl
tutunabildiğini merak etmeden geçemiyor insan. Ve bu söz varlığımızı çocuklara
bir şarkıyla öğretmek oldukça kolay olabilir. İnsanın benzer birkaçını her
duyuşunda, bunlarda sakın sinsi bir niyet olmasın diyesi geldiği bu örneklerin
belki de en masumlarından birisi, şu “Bir Çiçekle Bahar Olmaz” ibaresidir. Sonrasın da gelen ‘’Can Pazarı Bu Oyun olmaz’’ atasözüyle kendimize her daim dikkat etmemiz
gerektiğini belirtir. Çoğu zaman ‘’Hesap Çarşıya Uymaz Sonra Dizini
Döversin’’ sözleriyle de hayatta çoğu işimiz için önceden planlar,
programlar yapar hayatımızı ona göre şekillendirirken aslında durumlar ile
ulaşılan sonucun her zaman aynı olamayabileceğini gösterir. Bu atasözlerinin
çocuklardaki merak duygusunun daha fazla harekete geçirecektir. Hem düşündürecek, hem de zeka gelişimine ciddi oranda katkı
sağlayacaktır. Hatta merak duygusu ile beslenmiş bir öğrenme arzusu çocuğun
zeka gelişimine ekstra katkı ile birlikte merak duyduğu konuyu yaşıtlarından
çok daha ileri düzeyde öğrenebilmesini sağlayabilecek etkiler
yaratabilmektedir. ‘’Eski Adamlar Doğruyu
Söylemiş’’ derken belki
anneanne-dede gibi yaşlı kişilerin, daima bir bildiğinin olduğunu, çocuklar ve
torunlarla kurulan olumlu ilişkiye dikkat çekmek istemektedir. ‘’Zürefanın
Düşkünü Beyaz Giyer Kış Günü’’ derken de aslında annelerin kışın en çok
çocuklarını giydirirken zorlanmasına dikkat çekmektedir. Çünkü çocuklar atkı ve
mont giymekten genellikle hoşlanmazlar. Onlara burada tatlı bir mesaj vardır.
Giyimine daima özen göster, yoksa şifayı
kaparsın der. Fakat bunları hiçbir koşul cümlesi yapmadan verir. Sevgiyle ve
hareketli enerjik bir müzikle yapar. Sevgiyle öğretmek, bağırmaya gerek
olmadığı anlamına gelir ve sevgiyle öğrenen her çocuk daima bir adım öndedir.
MİKROPLAR ELDEN ELE
SEVDA SERCAN GÜL
YouTube’
da ilk bakışta çocuklar için uygunmuş gibi görünen, şarkılar, çizgi film
karakterleri olan ancak içeriğinde çocuklar için hiç de uygun olmayan,
çoğunluğu şiddete dair ögeler içeren ve sayıları hiç de az olmayan videolar da
var. Yalnızca çocuklar için değil biz gençler olarak da hayatımızın tahmin
edemeyeceğimiz kadar çok alanına fazlasıyla müdahil olmuş durumda. Sorun gayet
açık, içeriği ne olursa olsun çocukların bizim onaylamadığımız videoları
izlemesini istemeyiz. Bu kadar fazla,
hatta tabiri caizse “çılgınca” içerik
üretilen, bu içerikler okundukça/izlendikçe para kazanılan ve bu içeriklere
ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir ortamda tehlikelerin farkında olmalı ve
elimizden gelen önlemleri almalıyız. Çocuklara
olumsuz örnek oluşturabilecek şarkı örneklerini ararken bu başlık atındaki
şarkıya bakmak istedim. Aslında isminden dolayı olumlu bir içerik olarak
düşünsem de bana göre videodaki görüntüler ve şarkı sözleriyle tamamen olumsuz
içerik barındırıyor. Bana göre korkutarak öğretmek yemezsen öcüler
gelir, giyinmezsen iğneciyi çağırırım gibi söylemlerin çocuklar için psikolojik travma yarattığını söyleyebiliriz.
Öncelikle korkarak öğrendiğimiz hiçbir şeyi içselleştirmiyoruz yani sadece
korktuğumuz için yapıyoruz. Bana kızmasınlar, yemeğimi yiyeyim; annem kızar
kardeşime vurmayayım diyorsa annem arkasını döndüğü anda vururum! Yani
korktuğum kişi yanımdaysa bu davranışı yapmıyorum ama onun kontrolünde değilsem
yine bildiğimi yapıyorum. ‘’Mikroplar Elden Ele’’ şarkısını da korkutucu ve
şiddet içerikli çocuk şarkısı olarak ele almak istiyorum. Öncelikle müziği
verilen korku efekti ve korkunç bir
görünümlü küçük ama canavar görünümlü bir mikrop var. Şarkının ilk başında kurulan ‘’Gel Gel Dokun Bana Neler Yapacağım Sana’’
ile başlayan tehdit cümlesi onlara mikrobun kötü olduğunu kabul ettirmek
için korkutarak, tehdit ederek mesaj
vermek istenmiştir. Bu tehditlerden çocuğun etkilenmemesi ve korkmaması mümkün
değildir. Olur olmaz her şeyle korkutulan çocuklar bir süre sonra kendi
başlarına kalamayan, bir yere gidemeyen, kendilerini ifade edemeyen çocuklar
haline gelirler ve ağır kaygı bozuklukları yaşarlar. Çocuğu korkutarak eğitmek,
disiplin uygulamak mümkün değil. Korkutma davranışları, çok geniş bir yelpazeyi
kapsar. Daha sonra gelen ’’Hasta Edeceğim Seni’’ cümlesiyle sözel
şiddete devam ettiğini gösterir. Bu da en az fiziksel şiddet kadar hasar verir
ve çocuğun öz saygısında, kişilik oluşumunda kalıcı hasarlara yol açabilir. ’’Elden
Ele Gezenlerde Hep Ben Varım Hatırla Sakın Beni Unutma’’ derken de her daim bu yaratığın onlarla olduğunu,
ve çocuğun endişe içinde kalabileceğini
varsaymaktayım. Çocuğu korumamız gereken birçok şey var bunu kabul ediyorum. Fakat başvurulan yöntem kesinlikle bu olmadığını
düşünüyorum. Yaşamın, siyah beyaz değil; grilerden oluştuğunu elbette
biliyorum. Bunu öğretirken bile çocukların özgüvenlerini düşürmeden kaygı ve korkularını çoğaltmadan
yapabilmeliyiz. Çünkü daha sonra takıntıları gelişebilir ya da tam tersi
olabilir. Çocukların kaygıları olduğunda özgüven düşüklüğü, düşük sosyal
beceriler ve akademik problemler yaşayabilirler. Bu küçücük bedenlere bunu
yapmaya hakkımız olmadığını düşünüyorum. Şarkının dikkat çeken sözlerinden bir
tanesi ’’
Amacımız Size Bulaşmak’’ kısmıydı.
Sanki çocuğun peşinde olacak bir varlık ve her daim onun düşmanıymış gibi
hareket edecek, çocuğa emir ve telkin vererek savunma mekanizmasını oluşturmaya
çalışacaktır. Böyle durumlarda çocuğun çıkış yolları tıkanmış, her tarafı
engellerle dolu, belirsiz bir labirentte gibi hissedebilirler. Fakat çocuklar
sevgiye aç susuz olarak yaratılırlar. Aslında yalnızca çocuklar için değil
bütün varlıklar için bu böyledir denilebilir. Çocuklar kendi evlerinde bile
kendini risk altında hissetmemelidir. Daha sonra gelen ’’Biz Kendimizi
Severiz, HA HA HA’’ diye başlayan gülme efekti, sanki onlarla alay
ediyormuş gibi bir izlenim veriyor. Bu
alayla da onların duygularını incitmesine
ve başkalarına kötü davranmanın
iyi bir hal olduğu kanısına varılabilir. Bu dalga geçilmenin dışarıya aşırı
öfke, saldırganlık ya da içe kapanma gibi sonradan başa çıkılmayacak etkileri
yan etkileri olabilir. Şarkıya daha
sonra giren Sabun’ un: Bu şarkı bir kandırmaca mikroplar dünyasında,
ellerinizi sık yıkayın, şarkılarını söyleyin ama sözlerine inanmayın’’
sözleri çocuğun gerçek ve kandırmacanın ne demek olduğu ve kafasında sorularla
kurgu yapmasını sağlayacaktır. Aslında şarkının onları aldattığı kanısına bile
varabilirler. Bunu gerçek dünyanın problemlerinden kaçış olarak
nitelendirmek doğru olabilir. Bu durumu
yaratan kişinin karşılaşacağı sorun ve problemleri çözme becerisinin gelişmemiş
olası, zarar göreceğini düşünerek kendi yalan dünyasına saklanma davranışını
doğurabilir. Çocuk mikrop canavarı bir süre sonra yok sayma ve görmezden gelme
gibi savunma mekanizmalarına girecektir. Bilinç dışı gerçekleşen savunmalarda
zarar göreceğini düşünmekteyim çünkü olmayan bir şeyi kendini korumak
için, hayalinde canlandırdığı bu
canavarla sürekli çatışma içerisinde
olacaktır. Çünkü şarkıda canavar onlara bunu aşılamaktadır. Sabun’ a karşılık
olarak Canavar : Bütün temiz çocuklardan nefret ediyoruum, diye bağırarak
lavobonun içene düşer. Bu keskin
öfke, çocuğun zihnine aynı keskinlikte yerleşir. Çocuk sorgulamaz bu öfke
tohumlarının atılış nedenlerini. Alır, kabul eder ve çoğu zaman içselleştirir.
Ancak biraz büyüyüp ergenlik dönemine geldiğinde kendi bir şeyler katar bu
duygu yüklenmesine. İçinde bulunduğu sosyal çevre devreye girer bu süreçte.
Dışarıdan gelen mesajlarla kendi duygularını harmanlamaya çalışır. Ya var olan
durumu eleştirir ve kendi doğrusunu bulur ya da öfkesine öfke katar.
Birilerinden nefret ederek ve kin besleyerek yaşamak, yaşama amacı olmamalı bir
kişinin. Böyle negatif bir duygu asla ileriye götürmez ve geliştirmez insanı.
Belki nefret ortaklığında anne babasıyla, çocuğuyla, eş ve dostlarıyla,
arkadaşlarıyla birleştirebilir. Hatta bu hal bir mutluluk ve ruhsal doyum
sağlayabilir kişiye. Ancak birleştirici unsurun kin ve nefret ortaklığı olduğu
hiçbir ilişki doğal ve sağlıklı değildir ve sürdürülemez. Çocukluk döneminde
atılan kin ve nefret tohumlarının nasıl büyüyeceği ve ileride nasıl bir ürün
vereceği kesinlikle öngörülemez. Ortamını bulduğunda vahşet ve caniliğe
dönüşebilecek kadar tehlikeli ve ürkütücüdür bu hal. Yok etmeyi ve yok olmayı
göze alacak kadar gözü dönmüştür bu kişilerin. Ya da vahşeti mazur görecek,
alkışlayacak ve hatta asıl failleri görmeyip birilerini suçlayıp, bahane
uyduracak kadar düşünce kıtlığı içindedirler. Taraf olma adına cinayeti hoş
gören bu ruhsal yapı, nefret ortaklığında birleştiği kişi ve kişileri de yok
eder bir süre sonra. Çünkü kin ve nefretin olduğu yerde hiçbir şey yeşeremez.
Canavara karşılık sabun: ’’ Basıp giderken pisliğe’’ sözü çocuğun
argoyla tanışmasına yol açabilir. Ne yazık ki hayatımızın her anında karşımıza çıkıyor. Sosyal medyayı açıp
hemen şu an baktığımızda mutlaka 3-4
iletide bir küfürlü bir yoruma rastlayacaksınız. Çocukların özenerek
seyrettiği, örnek aldığı YouTuber, fenomen denilen kişilerin pek çoğu küfürlü
videoları ile milyonlarca takipçi kazandı o takipçilerin çok oluşuna pirim
veren markalar da bu insanlara reklam için para ödeyerek olayları belki fark
ederek belki de etmeyerek körükledi.
Nane Limon Kabuğuyla karşılaştırdığım da, şarkıda kullanılan dil ve
metotların birbirinden ne kadar farklı olduğunu gördüm. Aslında iki şarkıda
çocuklara öğüt vermek istiyordu fakat alıcıyı hangisi olumlu yönde harekete
geçirdiği açık ve net.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder