7 Aralık 2020 Pazartesi

                                                                      BARIŞ MANÇO

                                                NANE LİMON KABUĞU

Dinlediğimiz  şarkının  ritmine kapılıp gittiğiniz zamanlar olmuştur. Hatta belki de tekrar tekrar yüzlerce kez başa alıp dinlediğiniz zamanlarda. Şarkı, insana sesler aracılığıyla kendini ifade etme olanağı veren, sanat tanımıyla da insanın müzik ile arasındaki bağın temelidir aslında. Müziğin, evrensel ve dünyadaki tek ortak dil olduğunu düşündüğümüzde, önemini daha da iyi kavrayabiliriz. Şarkılar direk ruhumuzla bağlantı kurduğu için insan üzerinde en etkileyici sanat dallarının başında geliyor. Hal böyle olunca da müzikte, bu duyguların kimseye zarar vermeden serbestçe taşabileceğini ümit ederiz. Özellikle de çocuklar için bu nokta çok önemlidir. Bir de bunlara söz eklediğinde daha da dikkatli olmamız gerekir. Çocuk şarkıları, çocukların öğrenme kabiliyetlerini arttırması itibariyle son derece önemlidir.  Bir çocuk, bir çizgi film karakterinin sürekli kullandığı bir repliği ezberler ve bunu tekrar etmeye başlar. İşte, çocuk şarkıları da bu anlamda şarkının içinde geçen sözler itibariyle çocukların aklına kolaylıkla yerleşir.  Çocuk, ilk defa dinlediği bir şarkıdan herhangi bir anlam çıkarmasa da kolaylıkla söyleyebilir, hatta başka arkadaşlarına dahi öğretebilir. Ancak, şarkıdan anlam çıkarmak daha karmaşık olduğundan o noktada yardıma ihtiyacı olacaktır. İşte bu  ezber konusu benim şarkı seçimimde ana noktam oldu diyebilirim. Aslında çocuklar, şarkı dinlerken ileride daha iyi bir okuyucu ve konuşmacı olmasına bile katkı sağlandığını söyleyebiliriz. Ben bütün bu doğrultularda şarkımı seçmeye çalıştım. Seçtiğim şarkı, çocuk şarkısı kategorisinde belki değil, ama ben bu şarkının birçok çocuk şarkısından daha öğretici ve daha eğlenceli olduğunu kanıtlamaya çalışacağım. Şarkıyı seçmemim nedeni aslında Barış Manço' dur. Her çocuk gibi ben de Barış Manço ' nun şarkılarıyla büyüdüm. 23 nisanda gösterilerde onun şarkıları çalardı. Annemle birlikte ezbere bildiğimiz şarkılardı bunlar. Ayı, Arkadaşım Eşek, Hal Hal, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa gibi şarkılar benim gibi birkaç neslin de şarkısıydı aslında. Hepimiz belki de onun şarkılarıyla büyüdü ve hala  da onun şarkılarıyla büyüyor, hala  dinleniyor. Peki neden?

Çünkü  Barış Manço halkın içerisinde tecrübe ettiği, dinlediği olayları anlatmak istediği konuyu muazzam bir hayal gücü ile birleştiriyor. Hal böyle olunca da çocukların dünyasına girebiliyor. Hani  eski bir şarkı işitirsiniz; sizi yıllar öncesine götürür, o şarkıyı dinlediğiniz anı yeniden yaşarsınız sanki. Nane Limon kabuğu da benim için öyle bir şarkı. Barış Manço bunu yaparken ıspanağı, diş fırçalamayı, eşitliği paylaşmayı sevdiriyor. Nane, limon kabuğunda da , tarçın ve zencefilin gripten koruduğunu, ‘Çok yaşa’  ‘Sen de gör’ demenin saygı olduğunu, eğlenerek öğretmenin tadını çıkartıyor. Barış Manço' nun mesaj kaygılı şarkılarından sadece birisi bu şarkı. Hapşurma efektinin şarkıya girmesiyle basit bir nane limon tarifinden bile nasıl harika bir şarkı çıkartılabileceğini göstererek, büyük müzik dehasını bir kez daha ortaya koymuştur. Çocuklara bu güzel şarkı ile  grip ve soğuk algınlığına doğal bir tedavinin tarifini vermiştir. Hem de bu tarifi o kadar güzel vermiştir ki yazmanıza da gerek yok, sadece aktarda alırken ve yaparken içinizden bu güzel şarkıyı mırıldanmak tarifi hatırlamanıza yeter. Reçete gibi şarkı. Dinlenen bir melodinin daha sonra zihinde canlandırılabilmesi insanlara has bir yetenek. Annelerimizin hastayken yaptığı birkaç kaç taze nane yaprağı ve kalın kabuklusundan 1 dilim taze limon ile mucizeler yaratılabilecek olan bu karışım bir süre sonra akıllarda yer etmeye başlıyor. Liseye ilk başladığım dönemlerde hiçbir tarif olmadan hafızamdaki sözlerle hazırlayabilmiştim. Müzikle hafıza arasındaki ilişki bu derece de güçlüdür işte. Müziğin anımsatıcı etkisi bu derece de güçlüyse neden bu çocukların hayatında daha sonra da yer edecek, bilgi niteliğinde bir şarkı olmasın. İyileşmek için bu güzel şarkısını dinlemek  belki yeterli geliyor, on numara  bir tarifle  bin derde deva oluyor. Her dinlediğinde ne  zengin dilimiz varmış bizim diyorum.  Şarkı sayesinde Türkçe ’yi de  ayakta tutabiliyoruz. Anlamsız şarkılardan sonra çölde vaha gibi bir şey oluyor. Öncelikle şarkıda kültür değerlerimizi bize yüzyıllar önceden aksettiren, Türk dilinin anlam olarak çok zengin bir dil olduğunu misallerle bizlere gösteren atasözlerinin yer alması, Türk çocuklarına ayna olacak cinstendir. ‘’Bir Çiçekle Bahar Olmaz’’ atasözüyle başlayan şarkı kötü bir gidişatta olumlu, beklenmedik bir gelişme olunca; yine de her şeyin şahane bir şekilde düzelmeyebileceğini  bizlere anlatır. Güzel dilimizde, asırların süzüp getirdiği; her biri ya bir atasözünde yalın bir ifade bulmuş ya da manilerde billurlaşmış öyle söz kıvamları vardır ki, bunların yanında ayarı düşük bazı kabil anlatımların nasıl tutunabildiğini merak etmeden geçemiyor insan. Ve bu söz varlığımızı çocuklara bir şarkıyla öğretmek oldukça kolay olabilir. İnsanın benzer birkaçını her duyuşunda, bunlarda sakın sinsi bir niyet olmasın diyesi geldiği bu örneklerin belki de en masumlarından birisi, şu “Bir Çiçekle Bahar Olmaz” ibaresidir. Sonrasın da gelen ‘’Can Pazarı Bu Oyun olmaz’’ atasözüyle kendimize her daim dikkat etmemiz gerektiğini belirtir. Çoğu zaman ‘’Hesap Çarşıya Uymaz Sonra Dizini Döversin’’ sözleriyle de hayatta çoğu işimiz için önceden planlar, programlar yapar hayatımızı ona göre şekillendirirken aslında durumlar ile ulaşılan sonucun her zaman aynı olamayabileceğini gösterir. Bu atasözlerinin çocuklardaki merak duygusunun daha fazla harekete geçirecektir. Hem  düşündürecek, hem de  zeka gelişimine ciddi oranda katkı sağlayacaktır. Hatta merak duygusu ile beslenmiş bir öğrenme arzusu çocuğun zeka gelişimine ekstra katkı ile birlikte merak duyduğu konuyu yaşıtlarından çok daha ileri düzeyde öğrenebilmesini sağlayabilecek etkiler yaratabilmektedir. ‘’Eski Adamlar Doğruyu Söylemiş’’  derken belki anneanne-dede gibi yaşlı kişilerin, daima bir bildiğinin olduğunu, çocuklar ve torunlarla kurulan olumlu ilişkiye dikkat çekmek istemektedir. ‘’Zürefanın Düşkünü Beyaz Giyer Kış Günü’’ derken de aslında annelerin kışın  en  çok çocuklarını giydirirken zorlanmasına dikkat çekmektedir. Çünkü çocuklar atkı ve mont giymekten genellikle hoşlanmazlar. Onlara burada tatlı bir mesaj vardır. Giyimine daima  özen göster, yoksa şifayı kaparsın der. Fakat bunları hiçbir koşul cümlesi yapmadan verir. Sevgiyle ve hareketli enerjik bir müzikle yapar. Sevgiyle öğretmek, bağırmaya gerek olmadığı anlamına gelir ve sevgiyle öğrenen her çocuk daima bir adım öndedir.                          

                      MİKROPLAR ELDEN ELE

                          SEVDA SERCAN GÜL

 YouTube’ da ilk bakışta çocuklar için uygunmuş gibi görünen, şarkılar, çizgi film karakterleri olan ancak içeriğinde çocuklar için hiç de uygun olmayan, çoğunluğu şiddete dair ögeler içeren ve sayıları hiç de az olmayan videolar da var. Yalnızca çocuklar için değil biz gençler olarak da hayatımızın tahmin edemeyeceğimiz kadar çok alanına fazlasıyla müdahil olmuş durumda. Sorun gayet açık, içeriği ne olursa olsun çocukların bizim onaylamadığımız videoları izlemesini istemeyiz.  Bu kadar fazla, hatta tabiri caizse “çılgınca”  içerik üretilen, bu içerikler okundukça/izlendikçe para kazanılan ve bu içeriklere ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir ortamda tehlikelerin farkında olmalı ve elimizden gelen önlemleri almalıyız. Çocuklara olumsuz örnek oluşturabilecek şarkı örneklerini ararken bu başlık atındaki şarkıya bakmak istedim. Aslında isminden dolayı olumlu bir içerik olarak düşünsem de bana göre videodaki görüntüler ve şarkı sözleriyle tamamen olumsuz içerik barındırıyor. Bana göre  korkutarak öğretmek yemezsen öcüler gelir, giyinmezsen iğneciyi çağırırım gibi söylemlerin çocuklar için  psikolojik travma yarattığını söyleyebiliriz. Öncelikle korkarak öğrendiğimiz hiçbir şeyi içselleştirmiyoruz yani sadece korktuğumuz için yapıyoruz. Bana kızmasınlar, yemeğimi yiyeyim; annem kızar kardeşime vurmayayım diyorsa annem arkasını döndüğü anda vururum! Yani korktuğum kişi yanımdaysa bu davranışı yapmıyorum ama onun kontrolünde değilsem yine bildiğimi yapıyorum. ‘’Mikroplar Elden Ele’’ şarkısını da korkutucu ve şiddet içerikli çocuk şarkısı olarak ele almak istiyorum. Öncelikle müziği verilen korku efekti ve korkunç bir  görünümlü küçük ama canavar görünümlü bir mikrop var.  Şarkının ilk başında kurulan  ‘’Gel Gel Dokun Bana Neler Yapacağım Sana’’ ile başlayan tehdit cümlesi onlara mikrobun kötü olduğunu kabul ettirmek için  korkutarak, tehdit ederek mesaj vermek istenmiştir. Bu tehditlerden çocuğun etkilenmemesi ve korkmaması mümkün değildir. Olur olmaz her şeyle korkutulan çocuklar bir süre sonra kendi başlarına kalamayan, bir yere gidemeyen, kendilerini ifade edemeyen çocuklar haline gelirler ve ağır kaygı bozuklukları yaşarlar. Çocuğu korkutarak eğitmek, disiplin uygulamak mümkün değil. Korkutma davranışları, çok geniş bir yelpazeyi kapsar. Daha sonra gelen ’’Hasta Edeceğim Seni’’ cümlesiyle sözel şiddete devam ettiğini gösterir. Bu da en az fiziksel şiddet kadar hasar verir ve çocuğun öz saygısında, kişilik oluşumunda kalıcı hasarlara yol açabilir. ’’Elden Ele Gezenlerde Hep Ben Varım Hatırla Sakın Beni Unutma’’ derken de her daim bu yaratığın onlarla olduğunu, ve çocuğun  endişe içinde kalabileceğini varsaymaktayım. Çocuğu korumamız gereken birçok şey var bunu kabul ediyorum. Fakat başvurulan yöntem kesinlikle bu olmadığını düşünüyorum. Yaşamın, siyah beyaz değil; grilerden oluştuğunu elbette biliyorum. Bunu öğretirken bile çocukların özgüvenlerini düşürmeden  kaygı ve korkularını çoğaltmadan yapabilmeliyiz. Çünkü daha sonra takıntıları gelişebilir ya da tam tersi olabilir. Çocukların kaygıları olduğunda özgüven düşüklüğü, düşük sosyal beceriler ve akademik problemler yaşayabilirler. Bu küçücük bedenlere bunu yapmaya hakkımız olmadığını düşünüyorum. Şarkının dikkat çeken sözlerinden bir tanesi  ’’ Amacımız Size Bulaşmak’’ kısmıydı. Sanki çocuğun peşinde olacak bir varlık ve her daim onun düşmanıymış gibi hareket edecek, çocuğa emir ve telkin vererek savunma mekanizmasını oluşturmaya çalışacaktır. Böyle durumlarda çocuğun çıkış yolları tıkanmış, her tarafı engellerle dolu, belirsiz bir labirentte gibi hissedebilirler. Fakat çocuklar sevgiye aç susuz olarak yaratılırlar. Aslında yalnızca çocuklar için değil bütün varlıklar için bu böyledir denilebilir. Çocuklar kendi evlerinde bile kendini risk altında hissetmemelidir. Daha sonra gelen ’’Biz Kendimizi Severiz, HA HA HA’’ diye başlayan gülme efekti, sanki onlarla alay ediyormuş gibi  bir izlenim veriyor. Bu alayla da onların duygularını incitmesine  ve  başkalarına kötü davranmanın iyi bir hal olduğu kanısına varılabilir. Bu dalga geçilmenin dışarıya aşırı öfke, saldırganlık ya da içe kapanma gibi sonradan başa çıkılmayacak etkileri yan etkileri olabilir.  Şarkıya daha sonra giren Sabun’ un: Bu şarkı bir kandırmaca mikroplar dünyasında, ellerinizi sık yıkayın, şarkılarını söyleyin ama sözlerine inanmayın’’ sözleri çocuğun gerçek ve kandırmacanın ne demek olduğu ve kafasında sorularla kurgu yapmasını sağlayacaktır. Aslında şarkının onları aldattığı kanısına bile varabilirler. Bunu gerçek dünyanın problemlerinden kaçış olarak nitelendirmek doğru olabilir.  Bu durumu yaratan kişinin karşılaşacağı sorun ve problemleri çözme becerisinin gelişmemiş olası,  zarar göreceğini düşünerek  kendi yalan dünyasına saklanma davranışını doğurabilir. Çocuk mikrop canavarı bir süre sonra yok sayma ve görmezden gelme gibi savunma mekanizmalarına girecektir. Bilinç dışı gerçekleşen savunmalarda zarar göreceğini düşünmekteyim çünkü olmayan bir şeyi kendini korumak için, hayalinde canlandırdığı  bu canavarla sürekli  çatışma içerisinde olacaktır. Çünkü şarkıda canavar onlara bunu aşılamaktadır. Sabun’ a karşılık olarak Canavar : Bütün temiz çocuklardan nefret ediyoruum, diye bağırarak lavobonun içene düşer.  Bu keskin öfke, çocuğun zihnine aynı keskinlikte yerleşir. Çocuk sorgulamaz bu öfke tohumlarının atılış nedenlerini. Alır, kabul eder ve çoğu zaman içselleştirir. Ancak biraz büyüyüp ergenlik dönemine geldiğinde kendi bir şeyler katar bu duygu yüklenmesine. İçinde bulunduğu sosyal çevre devreye girer bu süreçte. Dışarıdan gelen mesajlarla kendi duygularını harmanlamaya çalışır. Ya var olan durumu eleştirir ve kendi doğrusunu bulur ya da öfkesine öfke katar. Birilerinden nefret ederek ve kin besleyerek yaşamak, yaşama amacı olmamalı bir kişinin. Böyle negatif bir duygu asla ileriye götürmez ve geliştirmez insanı. Belki nefret ortaklığında anne babasıyla, çocuğuyla, eş ve dostlarıyla, arkadaşlarıyla birleştirebilir. Hatta bu hal bir mutluluk ve ruhsal doyum sağlayabilir kişiye. Ancak birleştirici unsurun kin ve nefret ortaklığı olduğu hiçbir ilişki doğal ve sağlıklı değildir ve sürdürülemez. Çocukluk döneminde atılan kin ve nefret tohumlarının nasıl büyüyeceği ve ileride nasıl bir ürün vereceği kesinlikle öngörülemez. Ortamını bulduğunda vahşet ve caniliğe dönüşebilecek kadar tehlikeli ve ürkütücüdür bu hal. Yok etmeyi ve yok olmayı göze alacak kadar gözü dönmüştür bu kişilerin. Ya da vahşeti mazur görecek, alkışlayacak ve hatta asıl failleri görmeyip birilerini suçlayıp, bahane uyduracak kadar düşünce kıtlığı içindedirler. Taraf olma adına cinayeti hoş gören bu ruhsal yapı, nefret ortaklığında birleştiği kişi ve kişileri de yok eder bir süre sonra. Çünkü kin ve nefretin olduğu yerde hiçbir şey yeşeremez. Canavara karşılık sabun: ’’ Basıp giderken pisliğe’’ sözü çocuğun argoyla tanışmasına yol açabilir. Ne yazık ki hayatımızın her anında karşımıza çıkıyor. Sosyal medyayı açıp hemen şu an baktığımızda  mutlaka 3-4 iletide bir küfürlü bir yoruma rastlayacaksınız. Çocukların özenerek seyrettiği, örnek aldığı YouTuber, fenomen denilen kişilerin pek çoğu küfürlü videoları ile milyonlarca takipçi kazandı o takipçilerin çok oluşuna pirim veren markalar da bu insanlara reklam için para ödeyerek olayları belki fark ederek belki de etmeyerek körükledi.  Nane Limon Kabuğuyla karşılaştırdığım da, şarkıda kullanılan dil ve metotların birbirinden ne kadar farklı olduğunu gördüm. Aslında iki şarkıda çocuklara öğüt vermek istiyordu fakat alıcıyı hangisi olumlu yönde harekete geçirdiği açık ve net.

Çocuk Edebiyatı dersinin  belki de son ödevini şarkı ödeviyle göndereceğim. Çok büyük heyecanla aldığım bu dersin benim ileriki hayatımda da önemli yer edeceğini bilmekteyim.  Çocuğun tanımı, izleyeceği okuyacağı ya da okumaması izlememesi gereken şeyleri öğrenmiş bulunmaktayım. Biliyorum çocuklar bizim geleceğimiz ve bu geleceğimize özenle bakmak için daha fazla özen göstermek gerekiyormuş. Bunu öncelikle izlediğim filmlerin içeriğinde ki gizli subliminal mesajlardan, daha sonra da ödevim için hazırladığım şarkılardan sonra daha iyi anlamış bulunmaktayım. Bu derse biraz hüzünlü veda etsem de bize öğrettikleriniz bilgiler, her daim takındığınız naif ve kibar tavrınızdan dolayı teşekkür etmek isterim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder