2 Aralık 2020 Çarşamba

Kitap İnceleme (Sabahattin Ali- Sırça Köşk)

  SABAHATTİN ALİ - SIRÇA KÖŞK

     







     İnceleyeceğim kitap Sabahattin Ali’nin ‘’Sırça Köşk’’ adlı kitabıdır. Yazarın öykücülüğünü, kitapta en çok üstünde durduğum ve bazı sonuçlara vardığım hikayelerle incelemeye çalışacağım. Yapı Kredi Yayınlarından okumuş olduğum kitap 50. baskısıdır. Bu da Sabahattin Ali’nin biz gençler tarafından hala okunduğunu ve genç yazarlar tarafından örnek alındığını gösterir. Kitabın içerisinde 13 hikaye 4 masal bulunmaktadır. Kitap ilk kez 1947 yılında çıkmıştır. ‘’Sırça Köşk’’ü incelemeye geçmeden önce şunu belirtmek isterim ki; Sabahattin Ali benim en sevdiğim yazarlardandır. Çünkü insana bakışında daima hassasiyet vardır. Ayrıca bütün romanlarında doğrunun, iyinin ve güzelin yanındadır. Bunu yaparken insanların düşmüş oldukları bunalımları en güzel sözlerle ifade eder. Fakat hayatını araştırırken öğretmen olmasını öğrenmem bütün düşüncelerimi değiştirdi. 

   İncelemeye geçecek olursam bu kitabın ilk öyküsü ‘’Portakal’’ isimli hikayedir. Hikayenin kahramanı vinççi İsmail yalnızca oğlunu düşünen ve onu okutmak isteyen bir babadır. Çünkü kendisi okuyamamıştır. ‘’Portakallara uzun uzun baktı. Lohusa karısına en iyi hediye portakal olacaktı, bu mevsimde Akdeniz seferine çıkan gemilerin tayfaları uğradıkları limanlardan ucuz ucuz portakal alır getirirlerdi. Fakat kendisi vinç başından ayrılamadığı, yanında da on parası olmadığı için bir şey alamamıştı’’ Bu ilk öyküde bana göre yazar, İsmail’in cebinde parasının olmaması ve evine ne götüreceğini düşünmesi, gariban insanların mücadelesini ve onların sorunlarını dile getirdiğini gösterdi. Bunu yaparken de, bu insanların ne kadar çalışken ve mert olduklarını vurguladı. Çünkü İsmail’in işçi olarak çalıştığı vapurda, kaptan haksız bir şekilde portakal kazancı elde etmeye çalışmaktaydı. Denize atılmış göründüğü halde geminin deniz suyundan uzak yerlerine rahat rahat bekleyen iki bin yedi yüz elli sandık portakal, Halil Eğinli’ye yeni baştan satıldıİsmail eve götürecek ekmeği olmamasına rağmen bu haksız kazanca girmek istemedi. Vapurdan tek bir portakal almadı. Cebinde on kuruş parası olmasına rağmen , evine vardığında manavdan portakal almayı tercih etti. Sabahattin Ali bu öyküsüyle emeğe biçilen saygıyı göstermek istedi

 


      Beyaz Bir Gemi’’ adlı öyküde Ressam Tevfik, gördüğü beyaz bir geminin resmini yapmaya karar verir. Eni iki,boyu üç karış büyüklüğündeki bu tabloyu geminin sahibine götürüp lütfen bu hediyeyi kabul etmesini isteyince, adam herhalde pek mütehassis olacak hele ressamın karşıdaki Akademi’nin hocalarından olduğunu öğrenince , muhakkak kesenin ağzını açacaktı.’’ 3 Diye düşüncelere dalar. Bu hayalleri sürekli kuran ressamın, ümitleri de kırılır. Bu öykü hakkında dikkatimi çeken yer Tevfik’in sürekli kaptanlarla, İstanbul şehrinin güzelliklerini konuşmasıydı. Burada sanki Sabahattin Ali değil de Saik Faik’in öyküsünü okuyor gibi hissettim. Aynı zaman da anlatmış olduğum iki öykünün vapurda geçmesi bu düşüncemi tastikledi. Ayrıca ressamın adının Tevfik olması bana Servet-i Fünûn şairlerinden Tevfik Fikret’i anımsattı. Çünkü Tevfik Fikret’in de asıl mesleği ressamlıktı. Sabahattin Ali bunu isteyerek mi yaptı bilemiyorum ama bu hikayede, hayallerin gerçekleşmediğinde bunu kader olarak görmenin yanlış olduğunu vurgulamaya çalıştığı kesindi. 

 


      ‘’Katil Osman’’ öyküsünde, Osman karakteri ilerlemiş yaşına rağmen bir işin ucundan tutmuş bir delikanlı değildir. Biraz kavgacı olan bu gencin şerrinden herkes korkar. Bir gün kavga da bir genci öldürür. O güne kadar katil olarak anılan Osman gerçekten katil olmuştur. Bu durum onun karakterini de değiştirir. Koğuş arkadaşlarıyla, yatak yeri, yahut tayın bölüştürme meselesinden ufak tefek nizalar çıkarmaya başlamış, görüşme günü kapıya gelen anası ile para yüzünden gardiyanların araya girmesine sebep olacak kadar büyük bir kavga etmişti Bu hikaye de önemli olan nokta ise Sabahattin Ali’nin hapishane maceralarını anlattığı ilk öykülerinden birisi olmasıdır.

 


      Kitaba ismini vermiş olan Sırça Köşk’’ adlı öykü en son sayfada yer almaktaydı. Boş gezen üç arkadaş şehre, sırça köşk yapmak ister. Bu sebepten halkı yalanlarına alet ederler. Kitabın sonunda yaptıkları hatayı anlayan halk ‘’Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. Diyerek hiçbir bilim ve sanatla uğraşmayan, tabiri caizse cahil olarak nitelendirdiğimiz insanların fikirleriyle yola çıkmanın güzel sonuçlar vermeyeceğini bildirir. Alıntıda da bahsedildiği gibi bu öykü bir masaldır.

 


     
Bu öyküleri incelediğimde varmış olduğum sonuç şudur: Sabahattin Ali aslında halkın sorunlarını dile getiren yani konusunu halktan alan bir öykücüdür. Toplumun şartları karşısında ezilen bu insanlar, çevre şartlarından kurtulamaz. Yazar onların hep yanındadır. Bu düşünceye öykülerin sonlarından vardığımı söyleyebilirim. Çünkü ezilen bu insanlar, para kazanamasalar bile insanlığını asla kaybetmezler. Öykülerden çıkardığım bir başka gözlem ise Sabahattin Ali’nin yenik düşen bu topluma acımasıdır. İşte bu sebepten Sabahattin Ali diğer hikayecilerden ayrılır. Çünkü o anlattığı yaşamları ya hayatından parçalarla ya da çevresinden gözlemlediği olaylarla yazar. Bu da onun gerçekliğini öne çıkartır. Hepimizin bildiği gibi Sabahattin Ali’nin hikayelerinde köy ve kasaba unsuru her zaman öne çıkmıştır. Fakat ‘’Sırça Köşk’’ kitabıyla yazar ilk kez kent sorunlarına da yer verdiği görülür. (Çirkince öyküsü haricinde)


     Kitabın diline gelecek olduğumda ise sadeliğin öne çıktığı görülür. Sabahattin Ali’nin öykücülüğü diğer yazarlardan bu sebepten ötürü de ayrılabilir. Böylece yazar dili sayesinde, öyküleri sıkmadan sonuca vardırır. Sabahattin Ali’nin hikayeciliği hakkında varmış olduğum bir sonuç da doğa tasvirlerini çok fazla kullanmasıdır. ‘’Ovayı aşıp dağ yoluna tırmanmaya başlar başlamaz, incir ağaçlarının yerini zeytinler ve çamlar alıyordu.’’6 Bu alıntıda geçen ağaç tasviri ise derste konuştuğumuz ‘’Kuyucaklı Yusuf’’ romanında bahsedilen ağaçları hatırlattı. Bu sebepten Sabahattin Ali’nin dilinde ağaçların özel bir yeri olduğunu da ekleyebilirim. Aynı zaman da yazarın Maupassant tarzıyla hikayelerini yazdığı görülür. Sabahattin Ali insanı en iyi gözlemleyen yazar olduğu için olay (vaka) hikayeciliğinde büyük başarı kazanmıştır.

 


     Sabahattin Ali ile ekleyeceğim bir diğer bilgi ise: Toplumsal gerçekçilik akımının içerisinde yer almasıdır. Ayrıca İnci Enginün ‘’Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’’ kitabından edindiğim bilgiye göre yazar sonradan hikayeye geçmiştir. Yine bu kitaptan alıntı olarak Sabahattin Ali sanatını söyle tanımlar: ‘’Edebiyat ve sanatın ‘’bir nevi propaganda’’ olduğunu belirten ve ‘’sanatın bir tek ve sarih maksadı vardır: İnsanları daha iyiye, doğruya, 
daha güzele yükseltmek, insanlarda bu yükselme arzusunu uyandırmak’’

 


     Bu kitap ile ilgili olarak üzülerek ekleyeceğim bir bilgi ise ‘’Sırça Köşk’’ basımının ardından Sabahattin Ali’nin tutuklanması olacaktır. Bunun sebebi ise içerisinde yer alan öykülerin devlet büyüklerine gönderme yaparak, alaya alması olarak gösterilmiştir. Bu sebepten yazar sürekli yurtdışına kaçmak istemiştir. Kaçma girişiminde Kırklareli dolaylarında öldürülmüştür. (2 Nisan 1948)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder