5 Aralık 2020 Cumartesi

 


                                   MEMDUH ŞEVKET ESANDAL'IN SANAT ANLAYIŞI

                     BAHSETTİĞİ TEMALAR,DİL ÜSLUP VE SÖYLEM NİTELİKLERİ

     
Memduh Şevket Esandal’ın ilk okuduğum kitabı ‘’Ayaşlı ve Kiracıları’’ oldu.Kitabı okuduktan sonra yazarı daha yakından tanımak için Berna Moran,İnci Engünin,Orhan Okay ve konuyla  alakalı yapılan tez çalışmalarına baktım.Bu sebepten romana geçmeden önce Memduh Şevket Esandal hakkında edindiğim bilgileri dersteki notlarım dahilinde  paylaşmak istiyorum.Öncelikle Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı aşağı yukarı 1920’lerden 1950’lere kadar geçen süreyi kapsar.Memduh Şevket Esandal’da 1883 yılında dünyaya gelmiştir.Yani  hem Osmanlı Devleti’nin çöküşünü hem de yeni Türkiye Cumhuriyetine tanık olmuş yazarlar arasında yerini alır.Aslında bu dönem yazarları hem bu dönemde hem de bir önceki devirde yetişmiş yazarlardır.Cumhuriyet Devri yazarları denildiğinde  aklıma Halide Edip Adıvar,Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Mehmet Akif Ersoy,Ömer Seyfettin gibi isimler geliyor ve  sanat görüşleri hakkında  birer cümlede olsa yorumlar yapabiliyorum.Fakat Memduh Şevket Esandal hakkında  derslerde konuştuğumuz ya da benim merak edip baktığım bir not bulamadım.Bunu edindiğim bilgilere göre Memduh Şevket Esandal’ın aslında bir siyasetçi                                       olmasına bağlıyorum.Siyasi hayatı ön plana çıktığı için yazarlığı o dönem için biraz gölgede kalmış.Zaten kendisi de edebiyata ancak siyaset ve bürokrasiden arta kalan zamanlarda yönelebildiğini söylemiştir.Buna rağmen  edebiyat dünyasında daha çok sevilip sayılmış.Bugün ise artık siyasi görüşü tamamen arka planda olup eserleriyle anılıyor.


Öncelikle yazar, yapıtlarında birden çok imza kullanmıştır.M.Ş.E, M.Ş., Mustafa Memduh, Mustafa Yalınkat,  M. Oğulcuk, İstemenoğlu,Meşe541 gibi.Fazla imza kullanmasının sebebini beni etkileyen şu cümleyle  açıklıyor:‘’Aslında ben politikada eskittiğim adımı çok sevdiğim sanatta kullanmak istemiyorum.”[1]Bu sözlerle yazarın siyaset ve edebiyatı birbirinden her zaman ayrı tuttuğunu hatta edebiyata çok değer verdiğini görebiliyorum.Fakat  gerek meclis içinde gerekse dışında siyasete ilişkin hiç yazı yazmaması ve demeç vermemesi zaman zaman onun yanlış değerlendirilmesine,hakkında çeşitli yorumlar yapılmasına yol açmıştır.Hatta Orhan Veli  bu imza konusunu: ‘’sanata değer vermediği için imza atmadığını,yüzyıl sonra ise eserlerle anılacak olduğunu söyleyerek eleştiride bulunmuştur.''Memduh Şevket Esandal’da Orhan Veli’ye Hisar Dergisi’nde şöyle bir karşılık vermiştir:Halbuki sanata ehemmiyet vermesem yazılarıma imzamı koymamazlık yapar mıyım? Onlara imzamı koymamam ehemmiyet verdiğimi göstermez mi? Yazılarımın altına imzamı koymuyorsam onların imza koyacak kadar değerli olduğunu kabul etmememden ileri geliyor.Mümkün olsa imzamı hiç atmam.’’[2] Orhan Veli’ye katılmamakla birlikte Memduh Şevket Esendal’ın eserlerine adını açık yazmayışında, edebiyata saygısı olduğu gibi karakterindeki alçakgönüllülüğünün etkili olmasına bağlıyorum.Ayrıca yazarın eserleri ideolojik görüşleri barındırmasada baştan sona toplumsal meseleleri konu ediyor.İnci Enginün’de bu konuda:“Esendal’ın eserleri hiçbir ideolojik görüşü yansıtmaz.O hikayelerinde sıradan insanların en basit hareketlerini, davranışlarını anlatır''[3]diyerek konuya açıklık getirir.Yazar bunu yaparken toplumun çeşitli kesimlerinden farklı insan tipleri  vasıtasıyla (Ayaşlı ve Kiracılarda da olduğu gibi) yapar.


Memduh Şevket Esandal,yazdığı eserlerde Türkçe konuşup yazmanın önemini vurgulayan bir yazar olmuştur.Bu yüzden dili sade kullanmaya hep özen göstermiştir.Öykücülüğe başladığı yıllarda,dilde sadeleşmenin öncüsü olan Ömer Seyfettin’in izinden gitmiştir.Hatta Ustalık döneminde kendi çağdaşlarından ve Ömer Seyfettin’den bile daha sade ve düzgün bir dille yazar hale gelmiştir.

Her yazarda olduğu gibi Memduh Şevket Esandal’ın da arayış ve ustalık dönemi olmuştur.Buna sirayeten İsmail Çetişli, Esendal‘ın hikayelerini iki ana döneme ayırmıştır.Birinci devre 1908- 1920 , İkinci Devre 1920- 1952’ dir.İkinci devir Memduh Şevket’in ustalık dönemini oluşturur çünkü 1920  Bakü büyükelçisi olduğu tarihtir.Rus edebiyatının önemli ismi olan Anton Çehov’ la burada tanışmış ve kitaplarını yanından eksik etmez olmuştur. Mektuplarında da görüldüğü gibi Çehov onun sıklıkla okuduğu yazarlardan olmuştur:“Kanepenin üstüne uzanıp Çehov’ u okumaya başladım. Bir de güzel hikayesini okudum ki elim değerse, gelecek mektuplarda tercümesini yollarım’’ [4]   

Yazarın sanat anlayışından sonra Ayaşlı ve Kiracıları hangi tema üzerinde işlenmiş,teknik ve tematik özellikleri bakımından okuyucuya nasıl aktarılmış anlatmaya çalışacağım.

Her yazar yaşadığı toplumun kültüründen etkilenir ve ister istemez bunu eserine yansıtır.Memduh Şevket Esandal’da hikayelerinde yaşadığı coğrafyanın ve insanının sorunlarına eğilmiştir. Bu sorunları verirken de, hayata bakışında olduğu gibi hoşgörülü  bir yaklaşım sergilemiştir.Öncelikle yazarın hikayecelik hakkındaki görüşünü paylaşmak istiyorum:‘’Hikayecilik bakımından bizim gençlerimiz ikiye ayrılıyor. Birincileri kara hikaye yazıyorlar. Anasını babasını öldürüyor, açlıktan, sefaletten, hastalıktan bahsediyor, önce insanı yoğrulmuş mutfak paçavrasına çeviriyor, sonra da çalış diyor. Ben böyle hikayeleri sevmem. Benim hikayelerim toplumun yaşadığı coğrafyanın insanının sorunlarına eğilmiştir.’’[5]Bu sözler yazarın hayata sürekli  gülümseyerek baktığını aynı zamandan eserlere bakış açısını ve  yazarlık anlayışını ortaya koyar.İşte Ayaşlı ve Kiracıları da bu söylentisine örnek oluşturabilecek türden bir eserdir.

Bu roman,Tanzimat döneminde başlayıp Cumhuriyet döneminde de devam eden Batılılaşma ya da modernleşme öyküsünün bir uzantısı olarak da okunabilecek bir romandır.Bu anlamıyla, romanda, 1930’ların başında Ankara’da kentleşme projesinin uygulanmaya başlandığı ve bürokrasinin en güçlü olduğu dönemde sıradan insanların hem mekânsal değişimi hem de dinin günlük yaşam üzerindeki kontrolünün kalkmasıyla ortaya çıkan özgürlük kavramını nasıl algıladığı ve bunu günlük yaşamına nasıl dahil ettiği konular üzerinde değinir.Derste de konuştuğumuz üzere o zaman Ankara Kurtuluş Savaşı  ile birlikte başkent ilan edilir ve ciddi bir şehirleşme süreci yaşanmaya başlar.Bu sayade, bölgede eskisine göre çok daha fazla sayıda “modern” insan yaşamaya başlar. Memduh Şevket Esendal’da Ankara’da bu dönemde yaşanan değişimi gözler önüne sermek, bu “yeni,” farklı hayat tarzı ile Ankara’daki eski hayat tarzının nasıl bir araya geldiğini göstermek istemektedir.Bu dönem yazarlarının birçoğu romanlarda mekan olarak Ankara'yı seçer.(Yaban gibi).    

Yazarın bu romanı yazmaya başlamasındaki en büyük amaçlardan bir tanesini de aslında Ahmet Hamdi Tanpınar şöyle açıklıyor:‘’Roman yeni kurulan Ankara’nın atmosferinde ülkedeki seviye ve zihniyet farklarını güçlü bir biçimde gösteren bir yapıttır’’ [6]  

Milli Eğitim Bakanlığı Tarafından okullara tavsiye edilmiş bu kitap ilk olarak Vakit gazetesinde tefrika edilmiş,daha sonra 1934 yılında kitap olarak basılmıştır. 1942 yılında CHP Roman Ödülü yarışmasında beşincilik aldıktan sonra yazar ve eleştirmenlerin dikkatini çekmiştir.Yazar romanın sonuna kadar  olayları kimi zaman duygusal,kimi zaman da mizahi bir unsurla bize aktarır.Memduh Şevket Esandal’ın hayatı hakkında bilgi edinmeye çalışırken hareketli bir mizacının olduğunu öğrenmiştim.Ve görüyorum ki bu mizacı fazlasıyla hikayesine de geçmiş.Esere yapılan eleştiriler arasında Ayaşlı ile Kiracıları’nın bir roman olmadığı doğrultusundadır.Muzaffer Uyguner’in Esendal’la yaptığı söyleşide, ‘’Esendal, Ayaşlı ile Kiracıları’nın bir roman değil, uzunca bir öykü olduğunu söyler.’’ Bu savaşa katılanlar arasında bulunan Şahap Sıtkı;romanın bütünlükten yoksun ve yarım kalmış olduğuna dikkat çeker aynı biçimde Ahmet Kabaklı da, “Bir alay orta halli kişinin serüvenlerini teker teker anlatan ve bu olayları hafif ilintilerle birbirine bağlayan bu roman, çatısı itibariyle uzun bir hikâye gibi kurulmuştur”[7]diyerek bu görüşe katılır.Bu açıklamalardan sonra yazarın eserindeki şahıs kadrosu ve bu kadronun tematik özellikleri üzerinden kişilerin analizini yaparak anlatmaya çalışacağım.

Roman banka memuru olan anlatıcının pansiyona gelmesiyle başlar.Hizmetli genç bir kız olan Halide’den,pansiyonda yaşayan kişileri öğrenir.Bu kişiler ilerleyen sayfalarda sürekli çoğalır.Bunlar aslında eğlenceye, esrara, kumara, paraya düşkün kimselerdir. Anlatıcı’nın tanık olduğu bu durumlar,onun kabul edebileceği bir yaşantı değildir.Aslında burada karakterin işlevi kültürel,sınıfsal ve anlatısal açılardan değerlendirilmiştir.Anlatıcı çalışkan, dürüst, saygındır.Çalışmadığı sürelerde sürekli kitap okuyan  aydın bir kişidir. Bu nedenlerle Anlatıcı, pansiyondaki diğer kişilerden önemli farklılıklar gösterir.

Ayaşlı İbrahim Efendi,anlatıcının kaldığı pansiyonu kiraya veren kişidir.Memurlara, işadamlarına,toplumun bir çok kesiminden insanlara odaları kiraya verir.Dolayısıyla, bu apartmanda kadın, erkek, genç, yaşlı, evli, bekâr birçok toplumdan insan yaşamaya çalışır.Anlatıcı Ayaşlı’yı cahil paraya ve eğlenceye düşkün olarak tanımlar.Fakat buna rağmen,güvenilir, çalışkan, işini bilen, az konuşan,keskin biri olduğunun da altını çizer.

Anlatıcının kendisini yakın hissettiği kişilerden birisi Halide'dir. Anlatıcı’nın Halide ile olan konuşmalarından ona acıdığı gözlemlenir. Fakat diğer kişilere karşı acıma hiç hissetmez.Çünkü Halide dürüst ve samimidir.Ufak yaşında kocaya verilmiştir.Kimsesiz olduğu için bu pansiyonda hizmetçilik yapmaktadır.Hamile olması sebebiyle pansiyondan ayrılacak yerine Raife gelicektir.

            Ayaşlı’nın üvey kızı ola Faika ev kadını,biraz ukala,çocuğuna bakmak istemeyecek kadar da bencil birisidir.Anlatıcı Faika ile olan ilişkisini hep aynı seviyede tutmaya çalışır. Bu sınırlama, aslında Anlatıcı’nın değer yargılarını anlamamda bana kolaylık sağladı diyebilirim.Faika'nın eşi Şoför Fuat,onun  gibi genç fakat ahlaki değerleri zayıf,sorumsuz birisidir.Hatta karısını bile döver.Karısıyla ilişkileri sorunludur.Pansiyona ara ara uğrar.Bu durum eşiyle arasının açılmasına sebep olur.Romandaki olumsuz kişiler arasına ekleyebileğim bir karakterdir.

Hasan Bey ise  Anlatıcının hemşehrisi olması sebebiyle farklılık gösteririr.Karısında ve kızından başka kimsesi yoktur.Kızına çeyiz bakmak için ayrıldığı köyden sonra bu pansiyonu tutmuştur.Doğru,sözünün eri bir kişidir.Ayaşlı ile sık sık rakı sofraları kurarlar.Anlatıcı Ayaşlı ve Hasan Efendi’yi fiziksel özellikleri bakımından karşılaştırır.Fakat karakter bakımından birbirlerine benzetir.Mesela ikiside yalnız yemek yemekten hoşlanmazlar.Paylaşmayı,yedirmeyi,içirmeyi çok severler.

Benim en sevmediğim karakterlerden birisi Şefik Bey oldu.Çünkü en önemli özelliği bencil olması,bu yüzden hizmetli kız Halide’yle çok iyi anlaşamıyor hatta Halide’yi eşyalarını toplamadığı gerekçesiyle dövmeye kalkıyor.Paraya çok düşkün bu sebepten para için yapmayacağı şey yoktur.

Şefik Bey'in bir diğer eşi Turan Hanım'dır.Anlatıcıya göre güzel bir kadın fakat sürekli kumar oynuyor.Hatta çoğu zaman apartman sakinleride bu kadınla birlikte gece gündüz demeden içiyorlar.Kocası Haki Bey,onlara uymadığı için anlatıcıyla birlikte uyumaya gidiyor.Turan,aile kavramının içini boşaltan bir kişi olarak romanda öne çıkar. Dolayısıyla, Anlatıcı’nın bu kişi üzerinde durması, evlilik kurumuna nasıl baktığını da açığa çıkaracaktır.

Kumar masasından ayrılmayan bir karakter de Abdülkerim Bey'dir.Tüccardır,kumara oda tıpkı Turan Hanım gibi kumara çok düşkündür.Karısı İffet  ile bir çocukları var.Fakat çocuklarına karşı ilgisizler hatta kumar oynamak için çocuklarını annelerine veriyorlar.Bu karıkoca sinsi, kurnaz, pişkin, sessiz, duygusuz,ancak iş zekâsı gelişmiş bir kişidir.Kumar partilerini kaçırmayan bu kişinin romandaki yerini de karısı ile olan kavgaları belirliyor.

İskender Bey'de Abdülkerim gibi olumsuz bir karakterdir.Para ve belli bir statü kazanabilmek için uyuşturucu da dahil olmak üzere her türlü işe atılabilecek bir kişilik sergiler.Romanın ilerleyen kısımlarında hapse girecektir.

Bütün bu insanlar içinde Selime, çıkar ilişkilerine girmeyen, haksızlıktan hoşlanmayan, dedikodudan uzak duran, samimî, saygılı, sorumluluk bilinci yüksek, eşitlikçi, dürüst ve okuyup yazan bir aydın olarak karşımıza çıkar.Anlatıcı’nın Selime’yle evlenmesi romanda,değer sisteminin bu insanlarınkiyle örtüşmediğini vurgulamak içindir.

             Görüldüğü üzere roman tek bir karakter etrafında toplanmaz. Ağırlık verilen konulardan ilki, kadın-erkek ilişkileri ile aile kurumu, ikincisi bürokratik sorunlardır. Faika’nın kocasının başka bir kadınla metres yaşamı sürmesi,Hâki’nin gözü önünde kendisini aldatan karısına aldırmaması,Abdülkerim’in, karısı İffet’in Cevat’la birlikte oluşuna izin vermesi ya da Abdülkerim’in hizmetçi Ziynet’le birlikte oluşu, pansiyonda görülen alışılmış ilişki tarzlarıdır.  Diğer ilişkilerde ise metres yaşamı görülür.  Halide ile Rasim, Feyyaz ile Cemile, Faika’nın ablası ile hatırlı bir kişi ve Cavide ile evli bir erkek, bu yaşam tarzını benimseyen karakterlerdir. Bu gevşeklikte yaşanan ilişkilerde ahlâkî değerlerden, sevgiden ve sorumluluktan söz etmek olanaklı değildir. İlişkiler, her an kopabilecek kadar gevşek yaşanır. Pansiyonda yaşayan herkes kiracıdır; bu yüzden, aralarında hem dayanışma vardır, hem de ilgisizlik.Ayaşlı ve bir ikisinin dışında birbirlerinden kolayca kopabilmeleri de bundandır Romanda bu ilişki türleri için bedel ödeyen bir diğer kesim ise çocuklardır.Dolayısıyla, sürekli ağlayan bir çocuk imgesi romanda dikkat çekicidir. Bu kalabalık kadro, romanın zenginleşmesini ve bu yapı içinde Anlatıcı’nın değer yargılarının, kültürel ve sınıfsal farkının daha güçlü bir biçimde açığa çıkmasını olanaklı kılar. Yapılan eleştirilerin pek çoğu, romanın Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanan toplumsal değişimi yansıttığı konusunda benzer değerlendirmeleri içermektedir.                   

Ahmet Oktay  romanda ''Cumhuriyet’in ilk yıllarının bütün olumlu ve olumsuz yanlarının ve rastgele bir araya gelen insanların serüvenlerinin anlatılarak gözler önüne serildiğini belirtir .'' [8]

Sonuç olarak Memduh Şevket Esendal’ın Ayaşlı ile Kiracıları  Cumhuriyet’in ilk on yılını kapsayan modernleşme yönündeki sosyolojik değişim dönüşüm yıllarını, toplumu temsil eden bir apartmanın dairesinden anlatmak istemiştir.Bu doğrultuda eser, toplumun bir kesiminde gözlemlenen ahlaki yozlaşmayı,  modernizm eleştirisi çerçevesinde ele almıştır.

 



[1]   (ÖZER, EDEBİYAT SOSYOLOJİSİ AÇISINDAN MEMDUH ŞEVKET ESENDAL’IN HİKAYELERİNDE TOPLUMSAL MESELELER, 2019)S.12

 

[2]   (ÖZER, EDEBİYAT SOSYOLOJİSİ AÇISINDAN MEMDUH ŞEVKET ESENDAL’IN HİKAYELERİNDE TOPLUMSAL MESELELER, 2019)S.14-15

 

[3]  (BELGE, MURAT, İstanbul: İletişim Yayınları, 1983) 622.)

[4]  (GÖZCÜ, SEVİM, Haziran 2004)S.11

[5]   (ÖZER, EDEBİYAT SOSYOLOJİSİ AÇISINDAN MEMDUH ŞEVKET ESENDAL’IN HİKAYELERİNDE TOPLUMSAL MESELELER, 2019)S.39

[6]   (GÖZCÜ, SEVİM, Haziran 2004)S.11

[7]   BELGE, MURAT. (İstanbul: İletişim Yayınları, 1983) 622.). “ Cumhuriyet Döneminde Hikaye,” Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi 3.CİLT.

 

 

 

[8]   BELGE, MURAT. (İstanbul: İletişim Yayınları, 1983) 622.). “ Cumhuriyet Döneminde Hikaye,” Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi 3.CİLT.

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder