6 Aralık 2020 Pazar

6.Topl6umsal Cinsiyet Adaleti Kongresi: Değişen Dünyada Ebeveynlik

 

                                                       

                                                                EBEVEYN VE ÇOCUK

 

 

Ebeveynlik öğrenirlir mi,içsel midir?

6.Toplumsal Cinsiyet Adaleti Kongresinde “Değişen Dünyada Ebeveylik” başlığıyla kültürel değişim,ebeveynlik algısı,kuşaklar arası çatışlamalar,çocuk hakları gibi konular üzerinden bilgi edindik.Çocuk Edebiyatı dersinden çocukluğun tanımı ve gelişimi,aile ile iletişimi dahilinde bir çok makale okuduk.Bu program bilgilerimi daha da pekiştirmemi ve çocuk için aslında ailenin ne kadar önemli olduğunu öğretti.Elimde olan birkaç sorunun cevaplarını da en doğru şekilde aktarmaya çalışacağım.Öncelikle ilk sorunun cevabı açılış panelinde  Prof.Dr.Medaim Yanık ile cevaplanıyor.Programa girmeden önce anne-babalığın yalnızca içsel bir durum olduğunu düşünmüştüm.Fakat Medaim Yanık’ın konuşmasıyla anne ve babalığın öğrenilebileceğini öğrendim.İlk cümlesinde Medaim Yanık bu konuda şöyle bir cümle kuruyor:

 

“Anne ve babalık yürümek gibi kendiliğinden öğrenilen içgüdüsel bir beceridir”

 

Aslında bu cümleyle ebeveynliğin içgüdüsel olduğu kadar öğrenmeyle de alakalı olduğunu anlıyorum.Anne ve babalığı öğrenmeden kasıt aslında bir eğitim.Bu eğitim  çocukta travma oluşturmamak veya travmadan korumak aynı zamanda gelişim süreci için iyi bir etken olduğunu söylüyor.Batı dünyasında bu eğitimlerin örneğini görmek mümkün.Hatta bu eğitimler daha çok çocuk yetiştirme ile ilgili meselelerde klinik tanı veya gelişimsel bozukluğu olan çocuklar için veriliyor.Bu programlar anne-babalığın gelişmesini sağlayarak,çocuğun normal gelişim sürecini en iyi şekilde geçirmesini,stresli yaşantılardan korunmayı ve ruhsal sıkıntısı olan çocuklara iyi anne baba olma becerisini arttırmayı hedefliyor.Edindiğim bilgilere göre maalesef  Türkiye’de anne ve babalık eğitimi ile ilgili çalışmalar henüz yok denecek kadar az. Çocukluk deneyimleri duygusal gelişimimiz için oldukça etkili olduğunu bildiğim için bu durum beni biraz üzüyor.Çünkü çocuklarla  olan ilişkilerimiz dünyanın bizim için neye benzeyeceğinin temelini atıyor. Çocuklar tanık oldukları ve yaşadıkları olaylar üzerinde dünyayı, hayatı anlamlandıyor ve bir içsel harita oluşturuyorlar. Uzmanlar  travmanın ne kadar erken yaşta yaşanırsa etkisinin de o kadar derin olacağını söylüyor. Çünkü çocuk ne kadar küçükse, kendini koruyacağı temel kaynakları da o kadar az oluyor.Bu sebeple çocuğun   ebeveynleri ile ilişkisi duygusal ve fiziksel sağlığı için büyük bir öneme sahiptir.Medaim Yanık bu sebeple: “Anne ve babalık Atölyesi”adını verdiği bir program düzenliyor.Böylelikle ebeveynlik eğitimi mümkün müdür,gerekli midir? Sorusuna mümkündür ve gereklidir cevabını verebiliyorum.Peki bu eğitim nasıl oluyor?

Medaim Yanık öncelikle anne ve babalara birkaç tavsiye ile başlıyor. Bunlar; çocuğun sır oluşturmaması, cinsel istismara uğrayan çocuktaki değişimleri fark etmek, evin psikolojik tansiyonunu/atmosferini iyi tutma halleri.Eğitim programlarını  da beş ayrı şekilde ayırıyor:Çocuk yetirtirmeyle alakalı üç tane kitap okuma bunlar:çocuk psikiyatrisi/psikolojisi veya çocuk eğitimi alanında yazılmış kitaplar hem bilimsel bilgiyi hem de uzman kanaatini içerir. Çocuk yetiştirme ile ilgili bir atölyeye katılma: Atölye çalışmaları anne babalık alanında hem bilgi hem de beceri kazanmanızı sağlar. Bu sebeple atölye çalışmaları hem kitap okumaktan hem de konferansa katılmaktan daha üstündür. Kendi çocukluk deneyimlerimiz üzerine yazılı düşünme: Kendi çocukluğunuz üzerine, anne babanızın sizi yetiştirme şekli üzerine düşünmek anne babalık yapma ile ilgili öğrenme sürecinize önemli katkı sağlayabilir. Kendi çocuk yetiştirme pratiğiniz üzerine üç ayrı zamanda bir saat düşünme: Öğrendiğiniz anne babalık bilgileriyle şimdiye kadarki anne babalığınız üzerine düşünmek olup biteni anlamanızı sağlar. Üç ayrı zaman düşünme derinliğinizi arttırmak içindir. Çocuğunuzun özel bir durumu varsa o alana yönelik özel bilgilenme: Sonuç olarak;ebeveynlik programlarının geliştirilip,kurumsallaştırılıp,toplum düzeye yayılması insan gücümüzün niteliğini arttırmak için gereklidir.Ne yazık ki Türkiye’de ebeveynlik eğitimleri başlangıç aşamasındadır.Medaim Yanık konuşmasının sonunda geliştirdiği eğitim programıyla toplumda kabul görmeyi amaçladığını dile getiriyor.

Ebevenlikte kültürel aktarım var mıdır? Varsa nedir?

Her toplumun kültüre özgü değerleri vardır.Bu değerlerin anne ve babalar çocuk yetiştirirken tutum ve davranışlarını belirlediğini düşünüyorum. O zaman her kültürün, kendine özgü çocuk yetiştirme tutumları vardır diyebiliriz.Kadem Ar-Ge Uzmanı Nezire Demir “Kültürel Aktarımda Ebeveynin Etkinliği” konuşmasında ebevenyliğin kültürel aktarımın olduğunu bizlere aktarıyor.Ona göre bu anlamda bir insanın ilk inşası annesidir.Büyüme ve yetişme sürecinde çocukların kafasındaki rol modelleri ilk olarak anne ve babasıdır.Her birey öncelikle bu iki insanla birlikte kimliğini oluşturur.Çünkü ona kim olduğunu söyleyen,geçmiş ve geleceğini anlamlandıran ilk kişiler anne ve babalarıdır.Aslında kimlik kazanımı kültürel aktarımın ilk aşamasıdır.Kültürel aktarım ilk olarak ebeveyn kanalı ile devam eder.Kültürel aktarımda anne ve babada kesinti olduğu zaman kişi kim olduğu bilgisine geç ulaşmak zorunda kalır.Dolayısıylada farklı kültürlere girmeye daha açık hale gelir.Bu bakımdan kimliği inşa eden kültürel aktarım kanalları için anne ve baba en etkin iki faktördür.Anne ve baba kanalı ile gelen kültürel aktarımdan faydalanmayan çocuklarda aidiyet duygusu zayıf kalır.Bu sebeple yetimleri kollamak,mallarını korumak ve evlendirmek;onları kuvvetlendirdiği gibi gelişim süreçlerini de kuvvetli kılar. Aynı zamanda kültürel aktarım nesilden nesile geçer,Kişilerin dünya görüşlerini benimsemesinde de anne ve babanın rölü belirgindir.İlk hayati bağ bu iki insandan geldiği gibi bir şeyin ne olduğu bilgisi de yine aynı kanaldan kişiye ulaşır.Adabı muaşeret aktarımıda özellikle anne eliyle ulaşır.Neziye Demir; Annenin kişiyi bütünlüğe ulaştıran hatta manevi ve ahlaki yönünü kavramasını babanın ise sosyal ve bilissel yönünü kavramasını sağlaladığını söylüyor. Ayrıca sürekli değişim halinde olan dünyanın anne ve babaların işini zorlaştırıyor.Çünkü yeninin gelmesi öncekileri gölgede bırakıyor.Geçmişi olduğu gibi bugüne taşımak elbette imkansız.Bu aktarım süresinde anne ve babanın araç ve amaç eksenine dikkat etmesi gerekiyor.Evladına aktaracağı maddi ve manevi unsurların değerlere atıfta bulunan bir yöne var mı diye bakması gerekiyor.Cevabı eğer olumlu alırsa bu aktarım korunmalı ve çocuğa aktarılmalıdır sonucu çıkıyor.

Ailenin Ve Ebeveynin  iyi olma hali arasında basıl bir ilişki vardır?

Bir aileye ait olmak temel duygusal ihtiyaçlarımızı karşılamak paylaşmak kendimizi güvende hissetmek gelişmek ve tamamlamak için gereklidir.Ancak aile sadece gelişim değil gelişmiş bir toplum olabilmenin de gereğidir.Bir ailenin oluşumunda sevgi temel şarttır.Bu sağlıkla bir aile olmanın çocuklar için değer yargıları algılamaları değişim ve gelişim için önemlidir.Atilla Arkan “Ailenin İyi Olma Hali ve Babalık”adlı konuşmasında değişen dünyanın  aileyi de derinden etkilediğini savunuyor.Sanayi toplumu sonrası sosyal ve ekonomik gelişimler hayatımızda bir takım değişimlere yol açmıştır.Ailenin iyi olma hali aslında bireylerin sağlığı ve mutluluğu için son derece önemlidir.Babalık rölü,hem ailenin iyi olma haline hem de çocuğun yaşamına doğrudan ve dolaylı olarak etki eder.Aslında ailenin iyi olma hali babalık ile ilişkilendirilenilir.Çünkü babalar yönetim kurma,karar alma,problem çözme becerileri ile aileyi dengede tutar.Baba güven veren ve sorumluluk taşıyan kişi olarak görülür.Babaların ev işlerine katılımı,genellikle eşlerine yardım etmeleri paylaşmanın ve aile içi dayanışmanın önemi için gereklidir.Ailenin huzuru için Yaşanılan tartışmalarda eşlerin çocuklarn karakterlerine ve aile içi dinamiklerine uygun şekilde kim daha sakin kalabiliyorsa onun sakin kalıp iki tarafın da bağırmamaya çalışması,çatışmaların daha da artmaması için gereklidir.Çünkü bu ortamda büyüyen çocuklar kişiliklerinde  değişikliklere yol açarak ruh hâlinin daha değişken hâle gelmesine ve duygusal istikrardan taviz verilmesine neden oluyor.Kadın ve erkeğin sorumluluklarını bilip, iyi aile ortamı oluşturması çocuğun psikolojisi için önem arz ediyor.

 

Ebeveylikte sevgi ve saygı dengesi nasıl olmalıdır?

Öncelikle sevgi ve saygı  kelimesi nedense hep yetişkinler dünyasına aitmiş gibi düşünüyoruz. Çocuklara saygısızlık yapılabilir ama yetişkinlere yapılamaz veya çocuklar saygısızlık yapabilir büyüyünce nasılsa geçer gibi algılıyoruz. Yetişkinlerin genelde içine düştükleri yanılgı, sevgi ile saygının birbirine karışmasından ortaya çıkmakta.Bence sevgi ve saygı birbirinden kesinlikle ayırt edilmemeli.Program boyunca beklediğim ve bu sorunun cevabını çok sevdiğim Prof.Dr.Dursun Ali Tökel hocamız cevaplıyor.Öncelikle bizlere “Sevgi ne içindir? Diye sorarak  düşünmeye çağırıyor.Sonra ikinci sorusu geliyor.Anne ve babada olmayan bir şey çocuğa nasıl verilebilir?

Gerçekten de  bizler ilk olarak hayatı anne ve babalarımızla tanımaya başlıyoruz. Dolayısıyla en sevdiğimiz, İlk kızdığımız, kırıldığımız, İlk kahkaha attığımız, İlk ağladığımız şeylerin hepsi ebeveynlerimizdir. Dolayısıyla iletişimi de ilk onlardan öğreneceğiz. Ebeveynlerin iletişim şekilleri nasılsa en çok onlara maruz kalındığından çocukların iletişime dair yönelimleri de öyle olacaktır. Aşırı sevgiyle bazen iletişim zorlaşmaya başlar. Bir süre sonra altından kalkılamaz hale gelince, ilişkilerde kopmalar kırılmalar, istemsiz genellemeli hitaplar başlar. Bunlar da ilişkilerde geri dönüşümsüz yollara girmeye sebep olabilir. Bunlar sanmayın ki sadece yetişkin ilişkileri için geçerli. Bilakis çocuklarla olan ilişkiler için de geçerli.Dursun Ali hocaya göre en büyük sevgi çocuğu büyütürken karşılaşacağımız sorunlarla baş edebilme gücüdür.Elbette bir şeyi sevmezsek onunla başa çıkma süreci de zorlaşır.Ebeveylerin bu güçlü sevgisi olmasaydı onlarla nasıl başa çıkabilirdi.O zaman sevgi çocuğu büyütmek için gerekli bir araç halini alıyor.Fakat bu sevginin de bir sınırı var.Dursun Ali hoca şöyle bir cümleyle beni daha çok düşündürüyor.

 

“Sevgi yaşatmak içindir,öldürmek için değil”

Aşırı müdahale halindeki anne ve babalar maalesef çocuklarında zihnen,bedenen,manen baskı oluşturuyor.Sevgi aynı zamanda sahiplenmeyi de getiriyor.İşte burası çok hassas bir nokta.Çünkü sevgi sayesinde karşımızdaki varlığı sahiplenip,onu koruma içgüdüsüne bürünüyoruz.Sevgimizden ve verdiğimiz emekten sürekli anne ve babalar da ilgi bekliyor.Ve bu süreç hayal kırıklığı ve sitem şeklinde geri dönüyor.Çünkü sevmek bizi bir beklentiye itiyor.Fakat bu çocuğa yapılan en büyük haksızlık.Karşımızdakini bizim çocuğumuz şeklinde düşünmektense bir insan olarak düşünmek daha doğru olur.Sevgi de çocuğun kimliği,karakteri,kişiliği pek dikkate alınmıyor.Çünkü sevgi de kişi sevgişini boğar ve onu kendi gibi büyütmek ister.Aslında olaya bu çocuk bizim malımız değil,kişilik özellikleri,karekteristlik vasıflarını dikkate alarak yetiştirirsek ideal bir insan yetiştirebiliriz.Bu sebeple saygı bizi daha insani bir seviye de tutar.Öncelikle saygıda bir mesafe vardır ve hocamıza göre saygı da üstünlük iddia edilmez.Zaten saygı doğası gereği sevgiyi de besler,barındırır.Saygıyla birlikte  sevginin sınırlarını da bilebiliriz.Hocamız özetle hayatın ve her canlının birer lütuf olduğunu,onları kalplerimizi karartmadan, ruh ve beden sağlığımız için, tükenmeden tüketmeden, Hem de bizim dışımızdaki canlıların hayatlarının sağlığı için sevelim, sevgimizi ifade edelim, sevgimizi iletmenin yollarını bulalım fakat saygımızı da kaybetmemizi söylüyor., Her koşulda her canlıya, nefes alan her canlıya İnsan olarak daha da insan olma çabası ve gayretiyle kendimizle yarışalım.

 

Çocuk hakları çerçevesinde din ve değer eğitimlerine nasıl bakılmalıdır?

 

Çocukların sevgiye, şefkate ve korunmaya herkesten daha çok ihtiyacı olduğu su götürmez bir gerçektir. Çocuk toplumun bir parçası ve gelecekteki toplumun güvencesidir. Bu bakımdan çocuk haklarının özgürlük içinde ve dengeli bir şekilde korunması hem çocuğun hem de toplumun yararınadır. Bu nedenle çocukların gelişimine önem vermek zorunludur. Kişi nasıl bir çocukluk geçirirse ileride de öyle bir birey olur. Ancak, özgürlük içinde, baskıya ve şiddete maruz bırakılmadan yetişen çocuk ileride yaşadığı toplumun sağlıklı olmasını ve aynı zamanda kendisinin de yaşadığı topluluğun bir parçası olmasını sağlayacaktır. Çocuk haklarını kökleştirmek bir toplumun geleceği için yapılan en önemli yatırımdır. “Eğer bir toplumda çocuklar ihmal ediliyorsa o toplum geri kalmış bir kültürdür. Ancak çocukların gelişimine önem veriliyorsa o toplumun kültürü gelişmiş bir kültürdür” der düşünür ve eğitim kuramcısı John Dewey.

Peki çocuk haklarının din ve eğitim açısından rolü nedir diye soracak olursak bunun cevabını Süleyman Gümrükçüoğlu’ndan cevap alabiliriz.Süleyman Gümrükçüoğlu çocuğu toplumun kültürüyle be ahlaki değerlerini gelenek ve göreneklerini  nesilden nesile aktaran toplumsal sürekliği sağlayan bir birey olarak görüyor.Dolayısıyla güçlü toplumların oluşması ,korunması,için dini değerler ile oluşmuş aile en önemli unsurdur.İşte bu noktada İslam dini aile oluşumunun ve devamlılığını sağlamak için bazı hükümler çiziyor.Bu bakımdan Müslümanlar için evlilik hayat boyu birlikteliği sağlayan  sadakat üzerine kurulu bir temeldir.Bu yapının en önemli bireyi de çocuktur.İslam dini de çocuğun dünyaya gelmesinden sonra ebeveynler ve çocuklar arasında bazı hak ve hukuklar çizmiştir.Türklerin İslamiyeti kabul etmesiyle birlikte çocukların korunması ve bakımı ile ilgili hükümler hayata geçirilmiştir.Asırlar öncesi İslamın ortaya koydugu şey ergenlik dönemine kadar çocugun bazı şeylerde mükellef sayılamayacağıdırKur’an ve Hadisler çocuğa sosyo-kültürel ve hukuki bir kimlik kazandırmıştır.Daha çocuk anne karnındayken  ebeveynin sorumlulukları vardır..Bu çocuğun gelişimi açısından tedbir dönemi olarak adlandırılır.Doğum sonrası sorumluluklar ise tahkim dönemini oluşturur.Bu hak ve sorumlulukar yerine getirilirse sosya-kültürel bilişsel,duyusal kimliğin sağlıklı gelişmesi için önem arz eder.İslam’da anne baba hakkının,Allah hakkından hemen sonra zikredilmesinin en önemli nedeni,çocuklara karşı büyük sorumluluklar üstlenmiş olamalarıdır.Anne ve baba sorumlulukları,kazai ve diyani olmak üzere de iki ye ayrılır.Bu İslam hukukunu diğer sistemlerden ayıran en belirleyici özelliktir.İslamiyet aslında çocuk haklarına ve ebeveyn sorumluluklarına verdiği önem ve koruması görüşmeye değerdir.Bu soruyla birlikte ulaştığım yanıt aslında kısaca şu oluyor.Değişen ve gelişen dünyayla birlikte anne ve babalar arasında ki hak ve sorumluluklar olumsuz etkileyor.Bu sebeple çocuklar üzerindeki haklar da ihlaller oluyor.Yaşanan sorunların çözümü de en iyi şekilde dinin ortaya koyduğu normlarla çözüme ulaşıyor.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder