EBEVEYN VE ÇOCUK
Ebeveynlik
öğrenirlir mi,içsel midir?
6.Toplumsal
Cinsiyet Adaleti Kongresinde “Değişen Dünyada Ebeveylik” başlığıyla kültürel
değişim,ebeveynlik algısı,kuşaklar arası çatışlamalar,çocuk hakları gibi
konular üzerinden bilgi edindik.Çocuk Edebiyatı dersinden çocukluğun tanımı ve
gelişimi,aile ile iletişimi dahilinde bir çok makale okuduk.Bu program
bilgilerimi daha da pekiştirmemi ve çocuk için aslında ailenin ne kadar önemli
olduğunu öğretti.Elimde olan birkaç sorunun cevaplarını da en doğru şekilde
aktarmaya çalışacağım.Öncelikle ilk sorunun cevabı açılış panelinde Prof.Dr.Medaim Yanık ile
cevaplanıyor.Programa girmeden önce anne-babalığın yalnızca içsel bir durum
olduğunu düşünmüştüm.Fakat Medaim Yanık’ın konuşmasıyla anne ve babalığın
öğrenilebileceğini öğrendim.İlk cümlesinde Medaim Yanık bu konuda şöyle bir
cümle kuruyor:
“Anne ve
babalık yürümek gibi kendiliğinden öğrenilen içgüdüsel bir beceridir”
Aslında bu
cümleyle ebeveynliğin içgüdüsel olduğu kadar öğrenmeyle de alakalı olduğunu
anlıyorum.Anne ve babalığı öğrenmeden kasıt aslında bir eğitim.Bu eğitim çocukta travma oluşturmamak veya travmadan
korumak aynı zamanda gelişim süreci için iyi bir etken olduğunu söylüyor.Batı
dünyasında bu eğitimlerin örneğini görmek mümkün.Hatta bu eğitimler daha çok çocuk
yetiştirme ile ilgili meselelerde klinik tanı veya gelişimsel bozukluğu olan
çocuklar için veriliyor.Bu programlar anne-babalığın gelişmesini
sağlayarak,çocuğun normal gelişim sürecini en iyi şekilde geçirmesini,stresli
yaşantılardan korunmayı ve ruhsal sıkıntısı olan çocuklara iyi anne baba olma
becerisini arttırmayı hedefliyor.Edindiğim bilgilere göre maalesef Türkiye’de anne ve babalık eğitimi ile ilgili
çalışmalar henüz yok denecek kadar az. Çocukluk deneyimleri duygusal
gelişimimiz için oldukça etkili olduğunu bildiğim için bu durum beni biraz
üzüyor.Çünkü çocuklarla olan
ilişkilerimiz dünyanın bizim için neye benzeyeceğinin temelini atıyor. Çocuklar
tanık oldukları ve yaşadıkları olaylar üzerinde dünyayı, hayatı anlamlandıyor
ve bir içsel harita oluşturuyorlar. Uzmanlar
travmanın ne kadar erken yaşta yaşanırsa etkisinin de o kadar derin
olacağını söylüyor. Çünkü çocuk ne kadar küçükse, kendini koruyacağı temel
kaynakları da o kadar az oluyor.Bu sebeple çocuğun ebeveynleri ile ilişkisi duygusal ve
fiziksel sağlığı için büyük bir öneme sahiptir.Medaim Yanık bu sebeple: “Anne
ve babalık Atölyesi”adını verdiği bir program düzenliyor.Böylelikle
ebeveynlik eğitimi mümkün müdür,gerekli midir? Sorusuna mümkündür ve
gereklidir cevabını verebiliyorum.Peki bu eğitim nasıl oluyor?
Medaim Yanık
öncelikle anne ve babalara birkaç tavsiye ile başlıyor. Bunlar; çocuğun sır
oluşturmaması, cinsel istismara uğrayan çocuktaki değişimleri fark etmek, evin
psikolojik tansiyonunu/atmosferini iyi tutma halleri.Eğitim programlarını da beş ayrı şekilde ayırıyor:Çocuk
yetirtirmeyle alakalı üç tane kitap okuma bunlar:çocuk
psikiyatrisi/psikolojisi veya çocuk eğitimi alanında yazılmış kitaplar hem
bilimsel bilgiyi hem de uzman kanaatini içerir. Çocuk yetiştirme ile ilgili
bir atölyeye katılma: Atölye çalışmaları anne babalık alanında hem bilgi
hem de beceri kazanmanızı sağlar. Bu sebeple atölye çalışmaları hem kitap
okumaktan hem de konferansa katılmaktan daha üstündür. Kendi çocukluk
deneyimlerimiz üzerine yazılı düşünme: Kendi çocukluğunuz üzerine, anne
babanızın sizi yetiştirme şekli üzerine düşünmek anne babalık yapma ile ilgili
öğrenme sürecinize önemli katkı sağlayabilir. Kendi çocuk yetiştirme
pratiğiniz üzerine üç ayrı zamanda bir saat düşünme: Öğrendiğiniz anne
babalık bilgileriyle şimdiye kadarki anne babalığınız üzerine düşünmek olup
biteni anlamanızı sağlar. Üç ayrı zaman düşünme derinliğinizi arttırmak
içindir. Çocuğunuzun özel bir durumu varsa o alana yönelik özel bilgilenme:
Sonuç olarak;ebeveynlik programlarının geliştirilip,kurumsallaştırılıp,toplum
düzeye yayılması insan gücümüzün niteliğini arttırmak için gereklidir.Ne yazık
ki Türkiye’de ebeveynlik eğitimleri başlangıç aşamasındadır.Medaim Yanık
konuşmasının sonunda geliştirdiği eğitim programıyla toplumda kabul görmeyi
amaçladığını dile getiriyor.
Ebevenlikte
kültürel aktarım var mıdır? Varsa nedir?
Her toplumun
kültüre özgü değerleri vardır.Bu değerlerin anne ve babalar çocuk
yetiştirirken tutum ve davranışlarını belirlediğini düşünüyorum. O zaman her
kültürün, kendine özgü çocuk yetiştirme tutumları vardır
diyebiliriz.Kadem Ar-Ge Uzmanı Nezire Demir “Kültürel Aktarımda Ebeveynin Etkinliği”
konuşmasında ebevenyliğin kültürel aktarımın olduğunu bizlere aktarıyor.Ona
göre bu anlamda bir insanın ilk inşası annesidir.Büyüme ve yetişme sürecinde
çocukların kafasındaki rol modelleri ilk olarak anne ve babasıdır.Her birey
öncelikle bu iki insanla birlikte kimliğini oluşturur.Çünkü ona kim olduğunu
söyleyen,geçmiş ve geleceğini anlamlandıran ilk kişiler anne ve
babalarıdır.Aslında kimlik kazanımı kültürel aktarımın ilk aşamasıdır.Kültürel
aktarım ilk olarak ebeveyn kanalı ile devam eder.Kültürel aktarımda anne ve
babada kesinti olduğu zaman kişi kim olduğu bilgisine geç ulaşmak zorunda
kalır.Dolayısıylada farklı kültürlere girmeye daha açık hale gelir.Bu bakımdan
kimliği inşa eden kültürel aktarım kanalları için anne ve baba en etkin iki
faktördür.Anne ve baba kanalı ile gelen kültürel aktarımdan faydalanmayan
çocuklarda aidiyet duygusu zayıf kalır.Bu sebeple yetimleri kollamak,mallarını
korumak ve evlendirmek;onları kuvvetlendirdiği gibi gelişim süreçlerini de
kuvvetli kılar. Aynı zamanda kültürel aktarım nesilden nesile geçer,Kişilerin
dünya görüşlerini benimsemesinde de anne ve babanın rölü belirgindir.İlk hayati
bağ bu iki insandan geldiği gibi bir şeyin ne olduğu bilgisi de yine aynı
kanaldan kişiye ulaşır.Adabı muaşeret aktarımıda özellikle anne eliyle
ulaşır.Neziye Demir; Annenin kişiyi bütünlüğe ulaştıran hatta manevi ve ahlaki
yönünü kavramasını babanın ise sosyal ve bilissel yönünü kavramasını
sağlaladığını söylüyor. Ayrıca sürekli değişim halinde olan dünyanın anne ve
babaların işini zorlaştırıyor.Çünkü yeninin gelmesi öncekileri gölgede
bırakıyor.Geçmişi olduğu gibi bugüne taşımak elbette imkansız.Bu aktarım
süresinde anne ve babanın araç ve amaç eksenine dikkat etmesi
gerekiyor.Evladına aktaracağı maddi ve manevi unsurların değerlere atıfta
bulunan bir yöne var mı diye bakması gerekiyor.Cevabı eğer olumlu alırsa bu
aktarım korunmalı ve çocuğa aktarılmalıdır sonucu çıkıyor.
Ailenin Ve
Ebeveynin iyi olma hali arasında basıl
bir ilişki vardır?
Bir aileye
ait olmak temel duygusal ihtiyaçlarımızı karşılamak paylaşmak kendimizi güvende
hissetmek gelişmek ve tamamlamak için gereklidir.Ancak aile sadece gelişim
değil gelişmiş bir toplum olabilmenin de gereğidir.Bir ailenin oluşumunda sevgi
temel şarttır.Bu sağlıkla bir aile olmanın çocuklar için değer yargıları
algılamaları değişim ve gelişim için önemlidir.Atilla Arkan “Ailenin İyi Olma
Hali ve Babalık”adlı konuşmasında değişen dünyanın aileyi de derinden etkilediğini
savunuyor.Sanayi toplumu sonrası sosyal ve ekonomik gelişimler hayatımızda bir
takım değişimlere yol açmıştır.Ailenin iyi olma hali aslında bireylerin sağlığı
ve mutluluğu için son derece önemlidir.Babalık rölü,hem ailenin iyi olma haline
hem de çocuğun yaşamına doğrudan ve dolaylı olarak etki eder.Aslında ailenin
iyi olma hali babalık ile ilişkilendirilenilir.Çünkü babalar yönetim
kurma,karar alma,problem çözme becerileri ile aileyi dengede tutar.Baba güven
veren ve sorumluluk taşıyan kişi olarak görülür.Babaların ev işlerine
katılımı,genellikle eşlerine yardım etmeleri paylaşmanın ve aile içi
dayanışmanın önemi için gereklidir.Ailenin huzuru için Yaşanılan tartışmalarda
eşlerin çocuklarn karakterlerine ve aile içi dinamiklerine uygun şekilde kim
daha sakin kalabiliyorsa onun sakin kalıp iki tarafın da bağırmamaya
çalışması,çatışmaların daha da artmaması için gereklidir.Çünkü bu ortamda
büyüyen çocuklar kişiliklerinde
değişikliklere yol açarak ruh hâlinin daha değişken hâle gelmesine ve
duygusal istikrardan taviz verilmesine neden oluyor.Kadın ve erkeğin
sorumluluklarını bilip, iyi aile ortamı oluşturması çocuğun psikolojisi için
önem arz ediyor.
Ebeveylikte
sevgi ve saygı dengesi nasıl olmalıdır?
Öncelikle
sevgi ve saygı kelimesi nedense hep
yetişkinler dünyasına aitmiş gibi düşünüyoruz. Çocuklara saygısızlık
yapılabilir ama yetişkinlere yapılamaz veya çocuklar saygısızlık yapabilir
büyüyünce nasılsa geçer gibi algılıyoruz. Yetişkinlerin genelde içine
düştükleri yanılgı, sevgi ile saygının birbirine karışmasından ortaya
çıkmakta.Bence sevgi ve saygı birbirinden kesinlikle ayırt edilmemeli.Program
boyunca beklediğim ve bu sorunun cevabını çok sevdiğim Prof.Dr.Dursun Ali Tökel
hocamız cevaplıyor.Öncelikle bizlere “Sevgi ne içindir? Diye sorarak düşünmeye çağırıyor.Sonra ikinci sorusu
geliyor.Anne ve babada olmayan bir şey çocuğa nasıl verilebilir?
Gerçekten
de bizler ilk olarak hayatı anne ve
babalarımızla tanımaya başlıyoruz. Dolayısıyla en sevdiğimiz, İlk kızdığımız,
kırıldığımız, İlk kahkaha attığımız, İlk ağladığımız şeylerin hepsi
ebeveynlerimizdir. Dolayısıyla iletişimi de ilk onlardan öğreneceğiz.
Ebeveynlerin iletişim şekilleri nasılsa en çok onlara maruz kalındığından
çocukların iletişime dair yönelimleri de öyle olacaktır. Aşırı sevgiyle bazen
iletişim zorlaşmaya başlar. Bir süre sonra altından kalkılamaz hale gelince,
ilişkilerde kopmalar kırılmalar, istemsiz genellemeli hitaplar başlar. Bunlar
da ilişkilerde geri dönüşümsüz yollara girmeye sebep olabilir. Bunlar sanmayın
ki sadece yetişkin ilişkileri için geçerli. Bilakis çocuklarla olan ilişkiler
için de geçerli.Dursun Ali hocaya göre en büyük sevgi çocuğu büyütürken
karşılaşacağımız sorunlarla baş edebilme gücüdür.Elbette bir şeyi sevmezsek
onunla başa çıkma süreci de zorlaşır.Ebeveylerin bu güçlü sevgisi olmasaydı
onlarla nasıl başa çıkabilirdi.O zaman sevgi çocuğu büyütmek için gerekli bir
araç halini alıyor.Fakat bu sevginin de bir sınırı var.Dursun Ali hoca şöyle
bir cümleyle beni daha çok düşündürüyor.
“Sevgi
yaşatmak içindir,öldürmek için değil”
Aşırı
müdahale halindeki anne ve babalar maalesef çocuklarında zihnen,bedenen,manen
baskı oluşturuyor.Sevgi aynı zamanda sahiplenmeyi de getiriyor.İşte burası çok
hassas bir nokta.Çünkü sevgi sayesinde karşımızdaki varlığı sahiplenip,onu
koruma içgüdüsüne bürünüyoruz.Sevgimizden ve verdiğimiz emekten sürekli anne ve
babalar da ilgi bekliyor.Ve bu süreç hayal kırıklığı ve sitem şeklinde geri
dönüyor.Çünkü sevmek bizi bir beklentiye itiyor.Fakat bu çocuğa yapılan en
büyük haksızlık.Karşımızdakini bizim çocuğumuz şeklinde düşünmektense bir insan
olarak düşünmek daha doğru olur.Sevgi de çocuğun kimliği,karakteri,kişiliği pek
dikkate alınmıyor.Çünkü sevgi de kişi sevgişini boğar ve onu kendi gibi
büyütmek ister.Aslında olaya bu çocuk bizim malımız değil,kişilik
özellikleri,karekteristlik vasıflarını dikkate alarak yetiştirirsek ideal bir
insan yetiştirebiliriz.Bu sebeple saygı bizi daha insani bir seviye de
tutar.Öncelikle saygıda bir mesafe vardır ve hocamıza göre saygı da üstünlük
iddia edilmez.Zaten saygı doğası gereği sevgiyi de besler,barındırır.Saygıyla
birlikte sevginin sınırlarını da
bilebiliriz.Hocamız özetle hayatın ve her canlının birer lütuf olduğunu,onları
kalplerimizi karartmadan, ruh ve beden sağlığımız için, tükenmeden tüketmeden,
Hem de bizim dışımızdaki canlıların hayatlarının sağlığı için sevelim,
sevgimizi ifade edelim, sevgimizi iletmenin yollarını bulalım fakat saygımızı
da kaybetmemizi söylüyor., Her koşulda her canlıya, nefes alan her canlıya
İnsan olarak daha da insan olma çabası ve gayretiyle kendimizle yarışalım.
Çocuk
hakları çerçevesinde din ve değer eğitimlerine nasıl bakılmalıdır?
Çocukların
sevgiye, şefkate ve korunmaya herkesten daha çok ihtiyacı olduğu su götürmez
bir gerçektir. Çocuk toplumun bir parçası ve gelecekteki toplumun güvencesidir.
Bu bakımdan çocuk haklarının özgürlük içinde ve dengeli bir şekilde korunması
hem çocuğun hem de toplumun yararınadır. Bu nedenle çocukların gelişimine önem
vermek zorunludur. Kişi nasıl bir çocukluk geçirirse ileride de öyle bir birey
olur. Ancak, özgürlük içinde, baskıya ve şiddete maruz bırakılmadan yetişen çocuk
ileride yaşadığı toplumun sağlıklı olmasını ve aynı zamanda kendisinin de
yaşadığı topluluğun bir parçası olmasını sağlayacaktır. Çocuk haklarını
kökleştirmek bir toplumun geleceği için yapılan en önemli yatırımdır. “Eğer
bir toplumda çocuklar ihmal ediliyorsa o toplum geri kalmış bir kültürdür.
Ancak çocukların gelişimine önem veriliyorsa o toplumun kültürü gelişmiş bir
kültürdür” der düşünür ve eğitim kuramcısı John Dewey.
Peki çocuk
haklarının din ve eğitim açısından rolü nedir diye soracak olursak bunun
cevabını Süleyman Gümrükçüoğlu’ndan cevap alabiliriz.Süleyman Gümrükçüoğlu
çocuğu toplumun kültürüyle be ahlaki değerlerini gelenek ve göreneklerini nesilden nesile aktaran toplumsal sürekliği
sağlayan bir birey olarak görüyor.Dolayısıyla güçlü toplumların oluşması
,korunması,için dini değerler ile oluşmuş aile en önemli unsurdur.İşte bu
noktada İslam dini aile oluşumunun ve devamlılığını sağlamak için bazı hükümler
çiziyor.Bu bakımdan Müslümanlar için evlilik hayat boyu birlikteliği sağlayan sadakat üzerine kurulu bir temeldir.Bu
yapının en önemli bireyi de çocuktur.İslam dini de çocuğun dünyaya gelmesinden
sonra ebeveynler ve çocuklar arasında bazı hak ve hukuklar çizmiştir.Türklerin
İslamiyeti kabul etmesiyle birlikte çocukların korunması ve bakımı ile ilgili
hükümler hayata geçirilmiştir.Asırlar öncesi İslamın ortaya koydugu şey
ergenlik dönemine kadar çocugun bazı şeylerde mükellef sayılamayacağıdırKur’an
ve Hadisler çocuğa sosyo-kültürel ve hukuki bir kimlik kazandırmıştır.Daha
çocuk anne karnındayken ebeveynin
sorumlulukları vardır..Bu çocuğun gelişimi açısından tedbir dönemi olarak
adlandırılır.Doğum sonrası sorumluluklar ise tahkim dönemini oluşturur.Bu hak
ve sorumlulukar yerine getirilirse sosya-kültürel bilişsel,duyusal kimliğin
sağlıklı gelişmesi için önem arz eder.İslam’da anne baba hakkının,Allah
hakkından hemen sonra zikredilmesinin en önemli nedeni,çocuklara karşı büyük
sorumluluklar üstlenmiş olamalarıdır.Anne ve baba sorumlulukları,kazai ve
diyani olmak üzere de iki ye ayrılır.Bu İslam hukukunu diğer sistemlerden
ayıran en belirleyici özelliktir.İslamiyet aslında çocuk haklarına ve ebeveyn
sorumluluklarına verdiği önem ve koruması görüşmeye değerdir.Bu soruyla
birlikte ulaştığım yanıt aslında kısaca şu oluyor.Değişen ve gelişen dünyayla
birlikte anne ve babalar arasında ki hak ve sorumluluklar olumsuz etkileyor.Bu
sebeple çocuklar üzerindeki haklar da ihlaller oluyor.Yaşanan sorunların çözümü
de en iyi şekilde dinin ortaya koyduğu normlarla çözüme ulaşıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder