MEMDUH ŞEVKET
ESANDAL'IN SANAT ANLAYIŞI
BAHSETTİĞİ TEMALAR,DİL ÜSLUP VE
SÖYLEM NİTELİKLERİ
Memduh Şevket Esandal’ın ilk okuduğum kitabı
‘’Ayaşlı ve Kiracıları’’ oldu.Kitabı okuduktan sonra yazarı daha yakından
tanımak için Berna Moran,İnci Engünin,Orhan Okay ve konuyla alakalı yapılan tez çalışmalarına baktım.Bu
sebepten romana geçmeden önce Memduh Şevket Esandal hakkında edindiğim
bilgileri dersteki notlarım dahilinde
paylaşmak istiyorum.Öncelikle Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı aşağı
yukarı 1920’lerden 1950’lere kadar geçen süreyi kapsar.Memduh Şevket Esandal’da
1883 yılında dünyaya gelmiştir.Yani hem
Osmanlı Devleti’nin çöküşünü hem de yeni Türkiye Cumhuriyetine tanık olmuş
yazarlar arasında yerini alır.Aslında bu dönem yazarları hem bu dönemde hem de
bir önceki devirde yetişmiş yazarlardır.Cumhuriyet Devri yazarları
denildiğinde aklıma Halide Edip
Adıvar,Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Mehmet Akif Ersoy,Ömer Seyfettin gibi isimler
geliyor ve sanat görüşleri hakkında birer cümlede olsa yorumlar
yapabiliyorum.Fakat Memduh Şevket Esandal hakkında derslerde konuştuğumuz ya da benim merak edip
baktığım bir not bulamadım.Bunu edindiğim bilgilere göre Memduh Şevket
Esandal’ın aslında bir siyasetçi
olmasına bağlıyorum.Siyasi hayatı ön plana çıktığı için yazarlığı o
dönem için biraz gölgede kalmış.Zaten kendisi de edebiyata ancak siyaset ve
bürokrasiden arta kalan zamanlarda yönelebildiğini söylemiştir.Buna rağmen edebiyat dünyasında daha çok sevilip sayılmış.Bugün
ise artık siyasi görüşü tamamen arka planda olup eserleriyle anılıyor.

Öncelikle
yazar, yapıtlarında birden çok imza kullanmıştır.M.Ş.E, M.Ş., Mustafa
Memduh, Mustafa Yalınkat, M. Oğulcuk,
İstemenoğlu,Meşe541 gibi.Fazla imza kullanmasının sebebini beni etkileyen
şu cümleyle açıklıyor:‘’Aslında ben
politikada eskittiğim adımı çok sevdiğim sanatta kullanmak istemiyorum.”Bu
sözlerle yazarın siyaset ve edebiyatı birbirinden her zaman ayrı tuttuğunu
hatta edebiyata çok değer verdiğini görebiliyorum.Fakat gerek meclis içinde gerekse dışında siyasete
ilişkin hiç yazı yazmaması ve demeç vermemesi zaman zaman onun yanlış
değerlendirilmesine,hakkında çeşitli yorumlar yapılmasına yol açmıştır.Hatta Orhan
Veli bu imza konusunu: ‘’sanata
değer vermediği için imza atmadığını,yüzyıl sonra ise eserlerle anılacak
olduğunu söyleyerek eleştiride bulunmuştur.''Memduh Şevket Esandal’da Orhan
Veli’ye Hisar Dergisi’nde şöyle bir karşılık vermiştir:Halbuki sanata
ehemmiyet vermesem yazılarıma imzamı koymamazlık yapar mıyım? Onlara imzamı
koymamam ehemmiyet verdiğimi göstermez mi? Yazılarımın altına imzamı
koymuyorsam onların imza koyacak kadar değerli olduğunu kabul etmememden ileri
geliyor.Mümkün olsa imzamı hiç atmam.’’
Orhan Veli’ye katılmamakla birlikte Memduh Şevket Esendal’ın eserlerine
adını açık yazmayışında, edebiyata saygısı olduğu gibi karakterindeki
alçakgönüllülüğünün etkili olmasına bağlıyorum.Ayrıca yazarın eserleri ideolojik
görüşleri barındırmasada baştan sona toplumsal meseleleri konu ediyor.İnci
Enginün’de bu konuda:“Esendal’ın eserleri hiçbir ideolojik görüşü
yansıtmaz.O hikayelerinde sıradan insanların en basit hareketlerini,
davranışlarını anlatır''diyerek konuya açıklık
getirir.Yazar bunu yaparken toplumun çeşitli kesimlerinden farklı insan
tipleri vasıtasıyla (Ayaşlı ve
Kiracılarda da olduğu gibi) yapar.

Memduh
Şevket Esandal,yazdığı eserlerde Türkçe konuşup yazmanın önemini vurgulayan bir
yazar olmuştur.Bu yüzden dili sade kullanmaya hep özen göstermiştir.Öykücülüğe
başladığı yıllarda,dilde sadeleşmenin öncüsü olan Ömer Seyfettin’in izinden
gitmiştir.Hatta Ustalık döneminde kendi çağdaşlarından ve Ömer Seyfettin’den
bile daha sade ve düzgün bir dille yazar hale gelmiştir.
Her
yazarda olduğu gibi Memduh Şevket Esandal’ın da arayış ve ustalık dönemi
olmuştur.Buna sirayeten İsmail Çetişli, Esendal‘ın hikayelerini iki ana döneme
ayırmıştır.Birinci devre 1908- 1920 , İkinci Devre 1920- 1952’ dir.İkinci devir
Memduh Şevket’in ustalık dönemini oluşturur çünkü 1920 Bakü büyükelçisi olduğu tarihtir.Rus
edebiyatının önemli ismi olan Anton Çehov’ la burada tanışmış ve kitaplarını
yanından eksik etmez olmuştur. Mektuplarında da görüldüğü gibi Çehov onun
sıklıkla okuduğu yazarlardan olmuştur:“Kanepenin üstüne uzanıp Çehov’ u
okumaya başladım. Bir de güzel hikayesini okudum ki elim değerse, gelecek
mektuplarda tercümesini yollarım’’
Yazarın
sanat anlayışından sonra Ayaşlı ve Kiracıları hangi tema üzerinde
işlenmiş,teknik ve tematik özellikleri bakımından okuyucuya nasıl aktarılmış
anlatmaya çalışacağım.
Her
yazar yaşadığı toplumun kültüründen etkilenir ve ister istemez bunu eserine
yansıtır.Memduh Şevket Esandal’da hikayelerinde yaşadığı coğrafyanın ve
insanının sorunlarına eğilmiştir. Bu sorunları verirken de, hayata bakışında olduğu
gibi hoşgörülü bir yaklaşım
sergilemiştir.Öncelikle yazarın hikayecelik hakkındaki görüşünü paylaşmak
istiyorum:‘’Hikayecilik bakımından bizim gençlerimiz ikiye ayrılıyor.
Birincileri kara hikaye yazıyorlar. Anasını babasını öldürüyor, açlıktan, sefaletten,
hastalıktan bahsediyor, önce insanı yoğrulmuş mutfak paçavrasına çeviriyor,
sonra da çalış diyor. Ben böyle hikayeleri sevmem. Benim hikayelerim toplumun
yaşadığı coğrafyanın insanının sorunlarına eğilmiştir.’’Bu sözler yazarın hayata
sürekli gülümseyerek baktığını aynı
zamandan eserlere bakış açısını ve
yazarlık anlayışını ortaya koyar.İşte Ayaşlı ve Kiracıları da bu
söylentisine örnek oluşturabilecek türden bir eserdir.
Bu
roman,Tanzimat döneminde başlayıp Cumhuriyet döneminde de devam eden
Batılılaşma ya da modernleşme öyküsünün bir uzantısı olarak da okunabilecek bir
romandır.Bu anlamıyla, romanda, 1930’ların başında Ankara’da kentleşme
projesinin uygulanmaya başlandığı ve bürokrasinin en güçlü olduğu dönemde
sıradan insanların hem mekânsal değişimi hem de dinin günlük yaşam üzerindeki
kontrolünün kalkmasıyla ortaya çıkan özgürlük kavramını nasıl algıladığı ve
bunu günlük yaşamına nasıl dahil ettiği konular üzerinde değinir.Derste de
konuştuğumuz üzere o zaman Ankara Kurtuluş Savaşı ile birlikte başkent ilan edilir ve ciddi bir
şehirleşme süreci yaşanmaya başlar.Bu sayade, bölgede eskisine göre çok daha
fazla sayıda “modern” insan yaşamaya başlar. Memduh Şevket Esendal’da Ankara’da
bu dönemde yaşanan değişimi gözler önüne sermek, bu “yeni,” farklı hayat tarzı
ile Ankara’daki eski hayat tarzının nasıl bir araya geldiğini göstermek
istemektedir.Bu dönem yazarlarının birçoğu romanlarda mekan olarak Ankara'yı
seçer.(Yaban gibi).
Yazarın
bu romanı yazmaya başlamasındaki en büyük amaçlardan bir tanesini de aslında Ahmet
Hamdi Tanpınar şöyle açıklıyor:‘’Roman yeni kurulan Ankara’nın
atmosferinde ülkedeki seviye ve zihniyet farklarını güçlü bir biçimde gösteren
bir yapıttır’’
Milli
Eğitim Bakanlığı Tarafından okullara tavsiye edilmiş bu kitap ilk olarak Vakit
gazetesinde tefrika edilmiş,daha sonra 1934 yılında kitap olarak basılmıştır.
1942 yılında CHP Roman Ödülü yarışmasında beşincilik aldıktan sonra yazar ve
eleştirmenlerin dikkatini çekmiştir.Yazar romanın sonuna kadar olayları kimi zaman duygusal,kimi zaman da
mizahi bir unsurla bize aktarır.Memduh Şevket Esandal’ın hayatı hakkında bilgi
edinmeye çalışırken hareketli bir mizacının olduğunu öğrenmiştim.Ve görüyorum
ki bu mizacı fazlasıyla hikayesine de geçmiş.Esere yapılan eleştiriler arasında
Ayaşlı ile Kiracıları’nın bir roman olmadığı doğrultusundadır.Muzaffer
Uyguner’in Esendal’la yaptığı söyleşide, ‘’Esendal, Ayaşlı ile
Kiracıları’nın bir roman değil, uzunca bir öykü olduğunu söyler.’’ Bu
savaşa katılanlar arasında bulunan Şahap Sıtkı;romanın bütünlükten
yoksun ve yarım kalmış olduğuna dikkat çeker aynı biçimde Ahmet Kabaklı
da, “Bir alay orta halli kişinin serüvenlerini teker teker anlatan ve bu
olayları hafif ilintilerle birbirine bağlayan bu roman, çatısı itibariyle uzun
bir hikâye gibi kurulmuştur”diyerek
bu görüşe katılır.Bu açıklamalardan sonra yazarın eserindeki şahıs kadrosu ve
bu kadronun tematik özellikleri üzerinden kişilerin analizini yaparak anlatmaya
çalışacağım.
Roman
banka memuru olan anlatıcının pansiyona gelmesiyle başlar.Hizmetli genç bir kız
olan Halide’den,pansiyonda yaşayan kişileri öğrenir.Bu kişiler ilerleyen
sayfalarda sürekli çoğalır.Bunlar aslında eğlenceye, esrara, kumara, paraya
düşkün kimselerdir. Anlatıcı’nın tanık olduğu bu durumlar,onun kabul
edebileceği bir yaşantı değildir.Aslında burada karakterin işlevi
kültürel,sınıfsal ve anlatısal açılardan değerlendirilmiştir.Anlatıcı çalışkan,
dürüst, saygındır.Çalışmadığı sürelerde sürekli kitap okuyan aydın bir kişidir. Bu nedenlerle Anlatıcı,
pansiyondaki diğer kişilerden önemli farklılıklar gösterir.
Ayaşlı
İbrahim Efendi,anlatıcının kaldığı pansiyonu kiraya
veren kişidir.Memurlara, işadamlarına,toplumun bir çok kesiminden insanlara
odaları kiraya verir.Dolayısıyla, bu apartmanda kadın, erkek, genç, yaşlı,
evli, bekâr birçok toplumdan insan yaşamaya çalışır.Anlatıcı Ayaşlı’yı cahil
paraya ve eğlenceye düşkün olarak tanımlar.Fakat buna rağmen,güvenilir,
çalışkan, işini bilen, az konuşan,keskin biri olduğunun da altını çizer.
Anlatıcının
kendisini yakın hissettiği kişilerden birisi Halide'dir. Anlatıcı’nın
Halide ile olan konuşmalarından ona acıdığı gözlemlenir. Fakat diğer kişilere
karşı acıma hiç hissetmez.Çünkü Halide dürüst ve samimidir.Ufak yaşında kocaya
verilmiştir.Kimsesiz olduğu için bu pansiyonda hizmetçilik yapmaktadır.Hamile
olması sebebiyle pansiyondan ayrılacak yerine Raife gelicektir.
Ayaşlı’nın
üvey kızı ola Faika ev kadını,biraz ukala,çocuğuna bakmak istemeyecek
kadar da bencil birisidir.Anlatıcı Faika ile olan ilişkisini hep aynı seviyede
tutmaya çalışır. Bu sınırlama, aslında Anlatıcı’nın değer yargılarını anlamamda
bana kolaylık sağladı diyebilirim.Faika'nın eşi Şoför Fuat,onun gibi genç fakat ahlaki değerleri
zayıf,sorumsuz birisidir.Hatta karısını bile döver.Karısıyla ilişkileri
sorunludur.Pansiyona ara ara uğrar.Bu durum eşiyle arasının açılmasına sebep
olur.Romandaki olumsuz kişiler arasına ekleyebileğim bir karakterdir.
Hasan
Bey
ise Anlatıcının hemşehrisi olması
sebebiyle farklılık gösteririr.Karısında ve kızından başka kimsesi
yoktur.Kızına çeyiz bakmak için ayrıldığı köyden sonra bu pansiyonu
tutmuştur.Doğru,sözünün eri bir kişidir.Ayaşlı ile sık sık rakı sofraları
kurarlar.Anlatıcı Ayaşlı ve Hasan Efendi’yi fiziksel özellikleri bakımından
karşılaştırır.Fakat karakter bakımından birbirlerine benzetir.Mesela ikiside
yalnız yemek yemekten hoşlanmazlar.Paylaşmayı,yedirmeyi,içirmeyi çok severler.
Benim
en sevmediğim karakterlerden birisi Şefik Bey oldu.Çünkü en önemli
özelliği bencil olması,bu yüzden hizmetli kız Halide’yle çok iyi anlaşamıyor
hatta Halide’yi eşyalarını toplamadığı gerekçesiyle dövmeye kalkıyor.Paraya çok
düşkün bu sebepten para için yapmayacağı şey yoktur.
Şefik
Bey'in bir diğer eşi Turan Hanım'dır.Anlatıcıya göre güzel bir kadın
fakat sürekli kumar oynuyor.Hatta çoğu zaman apartman sakinleride bu kadınla
birlikte gece gündüz demeden içiyorlar.Kocası Haki Bey,onlara uymadığı için
anlatıcıyla birlikte uyumaya gidiyor.Turan,aile kavramının içini boşaltan bir
kişi olarak romanda öne çıkar. Dolayısıyla, Anlatıcı’nın bu kişi üzerinde
durması, evlilik kurumuna nasıl baktığını da açığa çıkaracaktır.
Kumar
masasından ayrılmayan bir karakter de Abdülkerim Bey'dir.Tüccardır,kumara
oda tıpkı Turan Hanım gibi kumara çok düşkündür.Karısı İffet ile bir çocukları var.Fakat çocuklarına karşı
ilgisizler hatta kumar oynamak için çocuklarını annelerine veriyorlar.Bu
karıkoca sinsi, kurnaz, pişkin, sessiz, duygusuz,ancak iş zekâsı gelişmiş bir
kişidir.Kumar partilerini kaçırmayan bu kişinin romandaki yerini de karısı ile
olan kavgaları belirliyor.
İskender
Bey'de
Abdülkerim gibi olumsuz bir karakterdir.Para ve belli bir statü kazanabilmek
için uyuşturucu da dahil olmak üzere her türlü işe atılabilecek bir kişilik
sergiler.Romanın ilerleyen kısımlarında hapse girecektir.
Bütün
bu insanlar içinde Selime, çıkar ilişkilerine girmeyen, haksızlıktan
hoşlanmayan, dedikodudan uzak duran, samimî, saygılı, sorumluluk bilinci
yüksek, eşitlikçi, dürüst ve okuyup yazan bir aydın olarak karşımıza
çıkar.Anlatıcı’nın Selime’yle evlenmesi romanda,değer sisteminin bu
insanlarınkiyle örtüşmediğini vurgulamak içindir.
Görüldüğü üzere roman tek bir karakter
etrafında toplanmaz. Ağırlık verilen konulardan ilki, kadın-erkek ilişkileri
ile aile kurumu, ikincisi bürokratik sorunlardır. Faika’nın kocasının başka bir
kadınla metres yaşamı sürmesi,Hâki’nin gözü önünde kendisini aldatan karısına
aldırmaması,Abdülkerim’in, karısı İffet’in Cevat’la birlikte oluşuna izin
vermesi ya da Abdülkerim’in hizmetçi Ziynet’le birlikte oluşu, pansiyonda
görülen alışılmış ilişki tarzlarıdır.
Diğer ilişkilerde ise metres yaşamı görülür. Halide ile Rasim, Feyyaz ile Cemile,
Faika’nın ablası ile hatırlı bir kişi ve Cavide ile evli bir erkek, bu yaşam
tarzını benimseyen karakterlerdir. Bu gevşeklikte yaşanan ilişkilerde ahlâkî
değerlerden, sevgiden ve sorumluluktan söz etmek olanaklı değildir. İlişkiler,
her an kopabilecek kadar gevşek yaşanır. Pansiyonda yaşayan herkes kiracıdır;
bu yüzden, aralarında hem dayanışma vardır, hem de ilgisizlik.Ayaşlı ve bir
ikisinin dışında birbirlerinden kolayca kopabilmeleri de bundandır Romanda bu
ilişki türleri için bedel ödeyen bir diğer kesim ise çocuklardır.Dolayısıyla,
sürekli ağlayan bir çocuk imgesi romanda dikkat çekicidir. Bu kalabalık kadro,
romanın zenginleşmesini ve bu yapı içinde Anlatıcı’nın değer yargılarının,
kültürel ve sınıfsal farkının daha güçlü bir biçimde açığa çıkmasını olanaklı
kılar. Yapılan eleştirilerin pek çoğu, romanın Cumhuriyet’in ilk yıllarında
yaşanan toplumsal değişimi yansıttığı konusunda benzer değerlendirmeleri
içermektedir.
Ahmet
Oktay romanda ''Cumhuriyet’in
ilk yıllarının bütün olumlu ve olumsuz yanlarının ve rastgele bir araya gelen
insanların serüvenlerinin anlatılarak gözler önüne serildiğini belirtir .''
Sonuç
olarak Memduh Şevket Esendal’ın Ayaşlı ile Kiracıları Cumhuriyet’in ilk on yılını kapsayan
modernleşme yönündeki sosyolojik değişim dönüşüm yıllarını, toplumu temsil eden
bir apartmanın dairesinden anlatmak istemiştir.Bu doğrultuda eser, toplumun bir
kesiminde gözlemlenen ahlaki yozlaşmayı,
modernizm eleştirisi çerçevesinde ele almıştır.
(ÖZER, EDEBİYAT SOSYOLOJİSİ AÇISINDAN MEMDUH
ŞEVKET ESENDAL’IN HİKAYELERİNDE TOPLUMSAL MESELELER, 2019)S.12
(ÖZER, EDEBİYAT SOSYOLOJİSİ AÇISINDAN MEMDUH
ŞEVKET ESENDAL’IN HİKAYELERİNDE TOPLUMSAL MESELELER, 2019)S.14-15